13 Ekim 2006

Suçluluk duymuyorum...

Budolabında Danone süt var...
Arabamız Renault...
Carrefour sık alışveriş yaptığımız marketlerden...
Saç kurutma makinem, mini mutfak robotum, ütüm, tencerem-tavam Tefal...
Mutfak robotum Moulinex...
Gardrobumda Chantelle...

Hayatımızın içine girmiş bu markalardan hemen vazgeçer miyiz? Bazılarından hemen vazgeçelim tamam. Ama arabayı yakalım mı, tencere-tavayı sokağa mı atalım? Carrefour'a gitmeyelim mi? Bunlar çözüm değil. Daha düne kadar Renault araba ihraç etmekten bu devlet gurur duymuyor muydu? Danone'nin sosyal sorumluluk projeleri hayatımızın içinde değil mi? Tefal'in kalitesinden memnun değil miyiz? Daha niceleri... Yabancı sermaye! yabancı sermaye! diye ballandırmıyorlar mıydı? "Dostum Chirac" değil miydi?
Fransa'nın yaptığı olay 3 gün önce mi belli oldu? Adamlar 2001 yılında soykırımın suç olduğunu yasayla belirlemişler. Tam 5 yıl önce... Yani sürpriz değil. Bizim dışımızda bütün lobiler popolarını yıllar önce kaldırıp, faaliyete başlamış. Dün Fransa parlamento binası dışında da yine propogandaya devam ediyorlardı. Hatta ellerinde Atatürk resimleriyle... Kendilerine göre tarihi şekillendirip, kullanıyorlar... Bizim sesimiz nerede? Vekiller ne yapıyor? Onlar bize hakaret edip, hamasi nutuk atmaktan başka bir işe yaramıyorlar işte... Son gün gelince binlerce Türk'ün çalıştığı Fransız firmalarına gözdağı vermekle iş bitmiyor.

Eğer bu yasa aniden çıksaydı ben de Fransız mallarını kullanmamak için tavır alırdım. Ama 5 yıldır bizim devlet "dostum Chirac" diye diye, yabancı sermayeyi şişire şişire ağustos böceği misali bugünlere geldi. Hiçbir şey yapmamış belli ki. E kusura bakmasın. Devletin sorumluluğunu, binlerce Türk'ün iş kapısı olduğunu bilerek, ürünlerini boykot edip tek başıma yüklenmeyeceğim.

Ayrıca, Nobel Edebiyat Ödülü'nün Türkiye'ye gelmesi bence çok çok güzel. İşin siyasi boyutuyla ilgilenmiyorum. Ama kendimize bir ayna tutmak gerektiğine inanıyorum. Bizler mızıkçı çocuklar gibi sadece inkar etmekle yetiniyoruz. Uluslararası sesimiz çıkmıyor. İçerde dedikodu yapıyoruz. Koyun belgeleri çatır çatır, uluslararası paneller, sempozyumlar yapın... Reklam yapın. Bütün tarihçilerle işbirliği yapın... Ama bunun dünden yarına değişecek bir sihir olmadığını unutmayın... Bu çok uzun soluklu bir yürüyüş... Bu yazarları alıp ikna ettin mi? Bilinçlendirdin mi? Hayır inkar edip, cezalandırmak istedin... Biz, bizim gibi düşünmeyenleri, bizim gibi gibi düşünmüyorlar diye itmektense.. Onları bilgilendirip yanımıza çekmenin çarelerini üretmeliyiz.

Sonra hep aynı laf duyulur. "Birileri düğmeye bastı". Yahu kardeşim bu ne düğmesi hep başkaları basıyor. Biz de basalım şu düğmeye bir kere...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Orhan Pamuk'u sevmiyorum, ondan gelecek Nobel gelmez olsun. Vatanını sat, Nobel'i kap, yok öyle yağma.

Ece