28 Nisan 2007

İhtiras tramvayı!

İhtirasın fazlası kör eder...
Hedefe kilitlenmişsindir, hatta tutmana ramak kalmıştır, belki tutmuşsundur, elinden sabun gibi kaymaktadır...
Çevrende olan biteni görmez duymazsın... En önemlisi önemsemezsin... Çünkü, eline geçirdiğine o kadar eminsindir ki... Uyarılara kulak tıkarsın... Seni varedenlere arkanı dönersin... vs vs...
Sonra, "gerçek" suratına bir tokat gibi yapışır...
Sen yıllardır uyarıları dinleme...

İrtica yoktur, varsa söylesinler gereğini yapalım de... Cumhurbaşkanı dindar olsun de... Laikliği yeniden tanımlayalım de... 14 Nisan Ankara Mitingi'ni küçümse... Cumhuriyetin bütün kurumlarını tereyağından kıl çeker gibi zaptedeceğini zannet...

Eeee her rüyanın da bir sonu var... Fazla uçmak, dev aynasına fazla bakmak pek iyi değildir... Sonra, kendini büyük, herkesi küçük görürsün iyi olmaz... İnsan ne oldum değil ne olacağım demeli...
Hoş daha olmuş bir şey yok. Ama akıllı olmalarını temenni ederim. Aklı selim karar vermelerini... Hem kendilerine hem bize zarar vermeden...


Tüm olan bitenlerden sonra yarın İstanbul'da Çağlayan Mitingi var. Basın biraz akıllandıysa yarın ki mitingi es geçmez. Halka rağmen kulaklarını tıkamaz. Gereği neyse, canlı yayınsa canlı yayın yapar... Bize kendilerini kanıtlama zamanıdır... Bu fırsatı kaçırmasınlar... Ayrıca, öyle tek olayla da kendilerini kanıtlayacaklarını sanmasınlar...

Genel Kurmay dün akşam bir açıklama yapmış... (tıklayınız) Ben bu açıklamaya şapka çıkarıyorum. Sabırları zorlayan uygulamalar karşısında "yok efendim piyasalar dengesi, yok efendim AB üyeliği, yok efendim demokrasinin teamülleri" diyerek susturmaya alışkınlar herkesi... Ama bir yere kadar... Yani demokrasi diye diye demokrasiden olacağız kimse seslendirmiyor...
Genel Kurmay'ın aklına, kalemine sağlık... Muhalefet de erken seçim diyor. Onların da aklına sağlık. Bu olayı kazasız belasız erken seçimle atlatmak gerek...
Tabi ihtiras tramvayındaki beyler duyarsa!




26 Nisan 2007

aile mi, mevki mi

Vay vay vaaayyy!
Meğer ne duygulu, düşünceli bir adammış...
Bu da PR çalışmalarının bir parçası gibi gösteriliyor işte...
Halbuki partinin başında kalacak, yukarı kendinden biri çıkacak. Gelsin yasalar, gitsin yönetmelikler olacak... Gerisi allah kerim. "Güçlü, karizmatik lider" olduğu için de partinin oyları erimemiş olacak...

Ama bize sebep nasıl yansıyor? Köşk'te eşi ve kızları rahat edemezmiş... O nedenle adaylığını koymamış.
Eğer sen bu ülkeye hizmet etme yarışında olsan, sistemi sindirsen zaten sistemle sorunun kalmaz...

Sabah sabah sinirlerim bozuldu. Devam edemeyeceğim.....

Her boya boyandı fıstıklısı kaldı

Tüm dertler bitti...
Geriye bir tek bu üç sorun kaldı...
Hele hele frak giyip giymemesi ne kadar önemli!
Yani zat-ı muhteremi içlerine sine sine cumhurbaşkanı yaptılar da... Geriye bu üç mühim sorun kaldı...
Pes doğrusu!
Bu haberleri hayretle karşılıyorum...
Sonra "usulune uygun davranmak" ne demek?
Hangi usul, kimi usulu?
Biz Onlar devleti yönetirken de usullerini gördük...
Maalesef!
Soruyu sor, yorumu kap, hemen yaz... Eeee, bu kadar mı?
Cevap da bu kadar basit mi? "Usulune uygun davranmakmış"...
Bizi enayi yerine mi koyuyorlar, napıyorlar anlamadım? Anlayamadım!
(haber için tıklayınız.)

Önüm-arkam-sağım-solum sobe...

monarşi
isim, toplum bilimi Fransızca monarchie

Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nün tanımı böyle monarşi için...
Ne alaka diyebilirsiniz...
Biz de cumhuriyet vaaarrr, demokrasi vaarrr...
Kendimizi kandırabiliriz kağıt üstünde kalmış sistemlerle...
Bana sorarsanız üstü pek güzel örtülü şekilde monarşi var...
Tek kişinin dudakları arasından çıkacak sözler belirliyor...
Devletin tüm kurumlarını ısrarla ama ısrarla ellerine geçirmek hevesi başka nasıl açıklanabilir.
Ülkede cumhurbaşkanı seçilecek, meclisten neredeyse son haftaya kadar tık yok... Ama halk kaynıyor. Halka kulak veren var mı? I-ıh, iktidarın kulakları sağır... O bu itirazlara şirazesi kaçmış ya da bindirilmiş kıta diyor... Biz O'nun daha kaba açıklamalarına şahit olduğumuz için bu lafları pek tesir etmedi...
Kuşatma aldı başını gidiyor...
Heryerden, en tepeye kadar cüret var.
Yani önüm arkam sağım solum sobe! durumundayız...


23 Nisan 2007

Nereden ve nasıl baktığımız önemli!

Ayvalık... Altınova...
33 yıldır her yaz gittiğimiz yer...
Kumsala indiğinizde denize bakarsınız, karşınızda kocaman bir ada vardır...
Midilli...
Kocaman dev gibi bir ada...
Burnunuzun dibinde...
Hava net olduğu zaman binalar falan görülebilir.
Akşam olunca ışıklar...
İnen kalkan uçaklar...

Size ne kadar yakındır... Ne kadar tehlikelidir... Bir Yunan Adası ve burnunuzun dibinde...
Radyoyu açarsınız Yunan kanalları çıkar...

Sahilde oturur bakarsınız ve içinize ürperti girer...

Ben bu ürperti meselesini yıllar önce bıraktım...
Çünkü...
Bir de onların cephesinden baktım olaya...
Ufacık bir adadayım, sahilden baktığım zaman gerçekten uçsuz bucaksız bir ANAKARA görüyorum...
Siz onun karşısında bir noktadan ibaretsinizdir...
Asıl ürperti işte budur!

Bunu çözdüm yıllar önce... Ürperti falan kalmadı... Büyüklüğümüzü anladım.

Bugün de benzer bir durum var yaşadığım...

Gazetelere bakıyorum. Atatürk'e saygısızlık eden yazı sahipleri (kusura bakmasınlar yazar demeyeceğim), hadlerini aşanlar, bugünlere nasıl geldik muhasebesini yapamayan körler durmadan yazı üretiyorlar. Ben bunları okuyunca da ürperiyordum.
14 Nisan'ı iliklerimde yaşadıktan sonra hepsi benim için durdukları yerde çırpınan ufak adalar haline geldi. Onlar hep var olacaklar maalesef. Farklılıklar hep olacak. Ama biz ANAKARA olduğumuzu hiç unutmayacağız. Kafamızı dağıtamayacaklar. Buna müsaade etmeyeceğiz.


22 Nisan 2007

"güçlü, karizmatik lider"

Son dönemde birisi için çok sık duyduğum bir tanımlama bu...
Kim için?

Mevcut Başbakan elbette!

GÜÇLÜ, KARİZMATİK LİDER!

Bazen gerçekten boş konuşup, boş gözlerle dinliyoruz...
Sık tekrarlandığı için doğru kabul ediyoruz...
Derinliğini araştırmıyoruz.

Bu cümleyi oluşturan her üç kelimenin de ağırlığının farkında mıyız?
Lütfen bir kere daha tane tane okuyalım...
Anlamlarını düşünerek okuyalım.
Bilinçli bir iş yapalım.


GÜÇLÜ
...
KARİZMATİK
...
LİDER

Bunlar sıradan tanımlamalar mı?
Bunların bir ağırlığı var, hakedişi var...

Yani RTE hem güçlü, hem karizmatik, hem de lider vasıflarına sahip öyle mi?
Bunu mu söylüyorsunuz?
Gülerim sadece!
Ama ağlanacak halimize!!!

15 Nisan 2007

Turnusol kağıdı

14 Nisan Ankara mitingi...
Türkiye'nin turnusol kağıdı oldu...
Sivil toplum kuruluşlarının,
Sendikaların,
Partilerin,
Kurumların,
Medyanın...

Türk Halkı'nın yanında mı, karşısında mı?
Cumhuriyetten yana mı, değil mi?
Laiklikten sözde mi, özde mi yana olduğunu?
Görmüş olduk...
Kanalların canlı yayın arabaları oradaydı. Kanaltürk dışında hangisi verdi?
Oysa Hrant Dink cinayetinde canlı yayınlamışlardı cenaze törenini...
Lady Di öldüğünde de TV'ler saatlerce yayın yapmıştı...
Başbakan bilmem nerede, bilmem ne açılışı yaparken de canlı seyrediyoruz...

Yüzbinler Ankara'da toplanıyor...
Türk Halkına arkasını dönenler var aramızda...
Olsun onlar dönsün... Kafalarını kuma gömsünler, yok saysınlar...
Gün olur devran döner, onlar da tekrar DÖNER...
Ama BİZ UNUTMAYIZ... Bugünleri unutmayız...
Çünkü turnusol kağıdını gördük biz...

ilk mitinge katılışım...

Fatih iş icabı çok kere mitinglerde bulundu. Benim ise ilk tecrübem...
14 Nisan 2007...
Bu tarihi hiç unutmayacağız...
Biz pratik davrandık...
ÇYDD ile birlikte gitmiştik ama gruptan kalabalıkta koptuk. Öyle olunca hızlı hızlı ilerledik. Tandoğan'a geldik. İnanılmaz bir kabalaık var ve miting alanına sığması mümkün değil. Anıtkabir yolunda bariyer oluşturmuşlar polisler ve görevliler. Kalabalık bariyerlere dayanınca onlarca metre geri çektiler. Sonra da bariyerleri kaldırdılar... Bizim miting alanında kalma şansımız kalmadı. Anıtkabir'e yürüdük. Henüz kalabalık olmadan Ata'nın huzuruna çıktık. Ata'nın kısa filmini bir kere daha seyrettik... Kurtuluş müzesini bir daha gezdik. Çıktığımızda Anıtkabir meydanı hınca hınç dolmuştu bile.. Ki miting daha devam ediyordu. Akın akın insan yürüyordu... Metrelerce uzunluktaki Türk Bayrak'larını taşıyan insanlar marşlar, sloganlar eşliğinde sakin sakin, adım adım geliyordu. İkimiz ve bizim gibiler alanı boşaltmak için geri dönmeye başladık. Miting alanına geldiğimizde son konuşmalar yapıldı. Ata'nın kendi sesinden Onuncu Yıl Nutku'ndan bir bölüm dinledik. Alkışlarla... Ata'nın "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye seslenmesinden sonra bir alkış koptu ki sormayın... Sonra alanı dolduranlar Anıtkabir'e yürümeye başladı. Ama içeri girebildiler mi emin değilim. Fisiksel olarak mümkün görünmüyordu.
Otobüsümüze ilk giden olduk. Dönüş için beklemeye başladık...
Anıtkabir'de sadece biz değil bir çok turist de vardı.. Mesela Japon'lar "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünün önünde fotoğraf çekildiler...


SESSİZ GÜÇ 14 Nisan'da şahlandı

"İşte meydan
İşte Tandoğan
Neredesin Tayyip Erdoğan"

Bu sloganı bir de melodisi ile dinlemek öyle güzeldi ki... (çalsın sazalar oynasın kızlar melodisine bu sözleri yerleştirin)

Dün sabah 07.11 itibariyle Hipodrom'daydık. Akın akın insan geliyordu. Gerçekten Türkiye'nin heryerinden... Gitmekle ne kadar iyi bir karar vermişiz.
Kimse taşkınlık yapmadı. Arbede olmadı. Onca kalabalık yere göğe sığamadı ama hep medeniydi, anlayışlıydı. Tek yürek olmuştu. Binlere kadın, yaşlılar, tekerlekli sandalyesi ile gelenler, çocuklar, babalar, dedeler, nineler, öğrenciler, öğretim görevlileri... Herkes oradaydı...









Dun hepimiz adina
Ankara'daydik. O atmosferi, coskuyu, birlikteligi, medeniyeti, guzelligi anlatmak, kelimelere dokmek gercekten cok zor... Turk Halki icin "uyur" derler... Tepki vermez derler... Ben bunlarin hicbirine hicbir zaman katilmadim. Bize dayatilan, beynimizi uyusturmaya calisan bahanelerden biri sadece... Bunu soyleyenler tarhimize baksinlar yeterli... Biz sadece tahammul sinirlari fazla olan, sabir gosterebilen bir milletiz. Bu sabri ve tahammulu yanlis anlamak onlarin sorunu. Dun de aynisi oldu. Turk Halki dun "artik yeter" dedi. Sesini yukseltti. Bu sese kulak vermelerini siddetle oneririm. Dun bu tarihi olayda Ankara'daydim... Gurur duydum.

10 Nisan 2007

uyarıları önemsemeli miyim?

Çok yakın çevrem beni sürekli uyarıyor. Herkesle bu konuları konuşma. Rengini belli etme. Kimin ne olduğu belli değil. Sen sessiz kal. Ne üstüne lazım. Başına dert alma... diye...

Haklılar mı?
Aslında evet.
Kimin ne olduğu gerçekten belli değil.
Kimin ne düşündüğü...
Kimden yana olduğu...

Ama ben Atatürk'ten göğsümü gere gere bahsedemeyeceksem, bu hükümetin yaptıklarını beğenmediğimi, aslında yaşadığım sürece gördüğüm iktidarların çoğunluğundan hazzetmediğimi söyleyemeyeceksem... Ve biz susup da onlar konuşabilecekse, hatta Atatürk'e hakarete varacaksa bu sözler... Ve daha neler neler...
Biz susacak mıyız?
Ne me lazım diyecek miyiz?
Ya da buna devam edecek miyiz?
Tabi ki hayır!
Yeter meydanı fazla boş buldular...
Ama 14 Nisan'da meydanı görecekler! Her ne kadar demokratik bulmasalar da... Eh bu görüş de ancak demokrasiden anlamayanlara yakışır değil mi?


NOT: Bugün Okmeydanı'nda market ziyaretleri yaptım. Biz ne hale gelmişiz. Türbansız kadın ve genç kız yok. Kara çarşaflı dolu.

"önce vatan, köşk değil"

Yine bir şehit cenazesi...
Yürekleri burkan...
Ve bir yazı...
"önce vatan, köşk değil"...
Bakar mısınız yazıdaki büyüklüğe...

Önce insan değil!
Önce evlat değil!

ÖNCE VATAN!
Herkes anlasın bu nüansı...

ÖNCE VATAN!


9 Nisan 2007

Ben istemiyorum

Çok açık ve net söylüyorum.
Ne şu anki başbakanın cumhurbaşkanı olmasını istiyorum...
Ne de iktidar partisinin kafasına uygun birini seçmesini...
Ben Atatürkçü, kültürlü, aydınlık, akıllı, mantıklı, laik.....
Liste çok uzayabilir.
Asıl istediğim şudur: Atatürk devrimlerine ve ilkelerine inanan birini istiyorum.
Sadece cumhurbaşkanlığı için değil...
Bizi böyle insanların yönetmesini istiyorum...
Düşünsenize ne kadar refaha ulaşırız...
Kendimize geliriz...

Artık çok geç!!!

Sayın ........., içerde esip yağmaktan, uçaklarla havalarda gezmekten fırsat bulup, yere konsaydınız... 4,5 yıldır teröre kulak verseydiniz... Strateji geliştirip önlem alsaydınız... Ki yapmadınız... Terörle mücadele diye yasa hazırlığı yapıp teröristbaşını salıverecek hazırlıklar yaptınız... Gittiniz yarayı kanattınız. Gittiniz şehit ailelerine demedik laf bırakmadınız...
Asıl işleri bir yana bırakıp, seçimlere kilitlenip halkla ilişkiler faaliyetleri kapsamında açılışları son dönemece biriktirip, kurdela kesme üstüne uzmanlaştınız...
Sizi biz de dinlemiyoruz... Dışardakiler de... Biz de ciddiye almıyoruz. Dışardakiler de... Ama ortada önemli bir fark var. İçerde görevi başkasına aktarırız seçimlerde, herşeyi rayına sokarız. Biraz kol kırılır yen içinde kalır. Ama, senin attığın her adım bizi sadece içerde değil dışarda da iki paralık etmeye başladı. Ne kol kaldı, ne yen...
Senin yaptığın "dostlar alışverişte görsün"...
Milletvekilleri alfabetik sırayla huzura çağrılıp, fikirleri soruluyor. Yahu ne komedya...
Biraz önce şehit haberlerini dinledim. Gerçekten çok üzülüyorum.
İyi ki 14 Nisan'da Ankara'ya gidiyoruz. Elimizden gelen bu ve yapıyoruz.
14 Nisan günü, Türkiye'nin her yerinden ayak seslerimiz duyulacak. Ankara'nın göbeğinde olanların ise kulakları sağır olacak...

6 Nisan 2007

yazmadım... yazamadım...

Mücbir sebepler nedeniyle bir süre yazamadım... Çünkü:
Bugün cuma...
Geçen hafta cumartesi günü evde oturmuş gazete okurken bir duman bir duman...
Apartmanın ana elektirk panosunda yangın çıkıyor. Asansöre sıçrıyor. Kül oluyor. O günden beri elektrik, su, doğalgaz gibi medeni hiç bir şey yoktu evde. Ama bugün var :)
Ee iş yerinde de blog yazmak için ilham gelmedi...
Şu bir hafta içinde neler yaşandı takip ettim tabi... Durum içler acısı... Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlendik. Birileri ser veriyor, sır vermiyor. Halkı kucaklayan cumhurbaşkanı olacak ya (yersen! Beni kucaklayamayacağı çok açık) bir halkla ilişkiler faaliyetidir gidiyor. Ülkenin içinde kucaklamayı bıraktı, dışarda ülkeler arası arabuluculuk yapmaya soyundu. Ama, başta İran başka ülkeye gerek yok deyiverdi. Neyse... Zaten bunları biliyorsunuzdur.
Ama dün yaptığı konuşmada "gelecek günler baharlar" gibi cümleleri başbakan uzlaşma arıyor diye veren basına tamamen karşıyım. Bahardan kastının uzlaşma olduğunu pek tahmin etmiyorum çünkü.
Geçen hafta "Mavi gözlü dev" filmine gittim. Filmi izlerken jetonum düştü. Bu ülkede fikir sahipleri, solcu diye fişlenenleri ya öldürdüler, ya yaktılar... Hep minderden uzaklaştırdılar. Ama irticacılar, dogmatikler, cemaatçiler ise hep mazlumu oynadılar, fikir özgürlüğünden dem vurdular.. Biz perdeli bakmışız olaya. Ne mazlum, ne zayıf, ne güçsüz... Neyse...
14 Nisan Ankara mitingi bana öyle geliyor ki dolup taşacak. Bu önemli olayda Ankara'da olmak gerek. Vatandaş olarak yapacağımız en önemli görev belki de. Yarın "neden üşendim, başkalarından bekledim" dememek için... Yangına ben de su döktüm demek için... Ata'ya layık olmak için...