18 Kasım 2007

yazacak çok şey var

Geçen hafta yani 10 Kasım'da İTÜ Maçka binasında Mustafa Kemal Anfisinde bir paneli dinledim. ÇYDD'nin düzenlediği bir paneldi ve konusu son günlerin ve dahası geleceğimizin en önemli konusu yani Anayasa idi... Program şöyleydi:
Panel açılışı
- Prof. Dr. Türkan Saylan, ÇYDD Genel Başkanı
- Prof. Dr. Türkel Minibaş, ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı

Anayasa Paneli
- Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, MÜ Hukuk Fakültesi Anayasa Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
- Sabih Kanadoğlu, Emekli Yargıtay Başsavcısı
- Turhan Çömez, 22. Dönem Milletvekili
- Yard. Doç. Dr. Nihan Yancı, Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi


Burada aldığım notları daha yazmadım ama yazacağım...
Biraz önce haberleri izledim... Dün Milliler Norveç maçını kazandı ya... Ne demogoji, ne ajitasyon, ne yapış yapış ağdalı bir duygusallık... Kardeşim, adamların sahaya çıkıp maçı alması neden böyle abartılıyor. İşleri bu değil mi? Zaten amaçları bu değil mi? Yeşil sahaya neden çıkıyorlar? Ayrıca, yeşil sahalarda kazanılan zafer benim dişimin kovuğuna gitmiyor, bilesiniz. Beni bununla oyalayamazsınız! Bu benim ağzıma bal olarak çalınamaz... Ben yeşil sahalardaki değil, siyaset masasındaki, diplomasi sehpasındaki, ekonomi grafiklerindeki zafere bakarım! Var mı orada başarı? Hıh güldürmeyin allahaşkına!
Ben başkalarının aksine "negatif duygular" içindeyim! Anlayan anladı!

5 Kasım 2007

Çamur at izi kalsın...

Adalet Bakanı'ysan...
Ülkenin önemli bir meselesi hakkında sana soru soruyorlarsa...
Devlet yetkilisi olarak, Başbakan Yardımcısı olarak konuşursun...
Sorarlarsa kişisel fikrini o zaman söylemek icap eder.. O da belki...

Ama sen ne yaptın?
Mikrofonu bulur bulmaz kişisel firkrini kustun...
Eskiler buna "dervişin fikri neyse zikri odur" derler...
Türk Vatandaşı olarak sevinmemiş. Türk Askerlerinin teröristlerle gitmesini kabul edemezmiş...
Ne ağır laflar bunlar... Ben de kızdım ama ben bile bu kadar ağır konuşmadım.. Sen ki devleti temsil ediyorsun.

Ama dervişin fikri askere çamur atmak... At ki izi kalsın...
Cık cık cık...
Allah akıl fikir nasip eylesin...

Dolunayları kırp kırp, ama yıldız mıldız da yapma

Yık anasını satayım...
Yık ne varsa...
Eski ne varsa gitsin...
Yerine camlı, çelik konstrüksiyonlu binalar koy...
Ama öyle özenme, düşünme yaparken...
Koy geç işte...

"...Şu anda Şehir Tiyatroları’nın birçok binası yıkılıyor.Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu perdelerini kapattı. Yıkılacak.Bana iletilen bilgiye göre Kadıköy’deki Haldun Taner Tiyatrosu ile Saraçhanebaşı’ndaki Reşat Nuri Sahnesi de yıkılacak binalar kapsamında...." Doğan Hızlan, Hürriyet Gazetesi 05.11.2007

Atatürk Kültür Merkezi'nin akibeti ile belli değilmiş... Yani şimdilik susturmaca, sonra pundunu bulunca yıkmaca...
Yıkılacak tiyatro isimlerini okurken bile eziliyorum... Ya yıkanlar...

veeee perde!

Haftalardır teyakkuzdayız...
Terör yüzünden...
Bekliyoruz... Sabrımız taştı, nefsi müdafaa hakkımız ya... Bunlar yüksek koltukların sesinden...
05 Kasım tarihi buluşma...
Peh peh peh...
Oval salonda "çelik-çomak oyunu" var.
Bir alım bir tafra bir caka...
Koskoca cumhuriyeti kuran Atatürk'te bu cakalar yok... Bunlara ne oluyor...
Bu kurmakla yıkmak arasındaki farktan olsa gerek...
Askerler rehin alınmış...
Tam tarihi buluşma olacak...
Rastlantı bu ya!
DTP kuytudan fırlıyor ve ortaya çıkıyor, neredeyse ellerinden tutup getiriyor bizim askerleri... (Dikkat edin asker dedim geçtim)
Ben o askerlerin ne duruşunu beğendim, ne şapır şupur öpüşmelerini...
Ben bizim Mehmetçiğin dik ve gururlu duruşunu severim...
Demek ki hepsi aynı değilmiş...
Arada eğik duran oluyormuş...

3 Kasım 2007

"Sen bana bakma ben senin baktığın yerde olurum"
Özdemir Asaf


Sokaklar temizlenmiş...
Çocukların formaları pırıl pırıl..
Bayraklar paketlerinden yeni çıkmış, ütü izleri belli...
Balonlar şişirilmiş onlarca...
Çukurca'da bir bayram sabahı...
Cumhuriyet Bayramı coşkusu...
Atatürk'ün en büyük eserinin 84.yıl kutlamaları...
Yurdun en uç sınır noktasında... Yani sıfır noktasında...
Mehmetçik gururlu... Bakışları uzaklarda... Kimbilir aklından, gönlünden neler geçiyor? Ama anlamak ne mümkün... Maharet bunu içinde tutabilmekte... Aklını gönlünden ayırabilmekte... Tıpkı bu bakışı ölümsüzleştiren Onur Sağsöz gibi... Belki, askerin gözünde, derin bakışında kendini gördü, bastı deklanşöre... Yurdun sıfır noktasında bir dönemin tarihini fotoğrafa kaydetti... Oysa O, sıfır noktasında olmasaydı, düğününü ertelemeyecek, bir bayram sabahı Çukurca'da olmayacaktı... Ama aklını gönlünden ayırabildi... Tarihi sıfır noktasında yaşayıp, sevdiğine "sen bana bakma ben senin baktığın yerde olurum" diyebildi...

zor görevler

İnsanı başarılı kılan zor görevlerdeki becerisi, sağduyusu, ortaya çıkardığı işin kalitesidir... Diğer işleri ortalama herkes yapar zaten...
Doğru zamanda, doğru yerde, doğru işi yapıyor olmaktır başarı bence...
Mesela Şenol Çakır...
Çukurca'da dağ yollarında... Mehmetçik nereye O oraya... Gündüz ya da gece zamansızlık içinde... Hainleri alnının tam ortasından vuracak namlunun taaaa içine odaklamış objektifini... Hainlere göz açtırmayan o karanlık namluyu tutan ellerin bizim canımız ciğerimiz, gülen yüzün ise insan Mehmetçiğimiz olduğunu tek karede yorumsuz vermek için çökmüş yerlere...

Şafak yürüyüşü

Sabah sıcacık yatağımdan kalktım...
Dün akşam da her akşam olduğu gibi huzurla yatmıştım.. İnsanoğlunun gündelik ıvır zıvırlarını saymazsak...
Burnum aktı biraz... Hemen suda köpüren multivitamin yaptım kendime...
Kitap fuarı var Tüyap'ta... Oraya gideceğiz... Arabama atlayacağım, dolaşıp geleceğim...
Belki biraz da alışveriş yaparım dönüşte...
Sonra yine sıcacık evime geleceğim, huzurla, güvenle...
Bu benim gibi orta halli bir vatandaşın normal yaşamı işte...
Biz bunları yaşarken, başkalarının da normal yaşamları devam ediyor...
Tıpkı, Çukurca'daki Mehmetçik gibi... Ve bizim gözümüz kulağımız olan haberciler gibi... Sevgili Onur Sağsöz ve Şenol Çakır'ın objektifinden Çukurca'da, Uludere yolunda bir şafak vakti... Mehmetçik günlük normal kontrolünde...
Şafak Yürüyüşünde...
Hergün kilometrelerce yol aşarak, yan gelip yatmadan, çakı gibi...