18 Ağustos 2007

madalyonun arkası

Dün Nişantaşı ve Rumeli Caddesi'ne gittim. Bir firmada işim vardı... Nişantaşı ve çevresi demek İstanbul'un en popüler, en pahalı mekanları demek... En güzel dükkanlar, markalar... En ünlü insanlar... Cafeler vs vs... Neyse, gittiğim firmada arkaya bakan bir ofiste beklerken pencereden bakayım dedim... İşte İstanbul'un en parlak, en popüler, en güzel, en şaşalı bölgesinin görünmeyen arka yüzü... Caddenin hemen arkası... Binaların önü gelecek yüzyıl, arkası ise ortaçağ...



16 Ağustos 2007

rüzgar eken fırtına biçer

Ektiler ektiler...
Bu kadar yaygaradan sonra seçimleri kazanakcaklarını herhalde tahmin etmediler...
Ekonomi batmış.. Zaten bıçak sırtında...
Ayrıca dünyadaki gezer döner parayla ve elindeki avucundakini satarak geçiniyorsun... Yani sana ait bişey yok. Üretim hak getire...
Bir de seçim kazandın... Bana göre iyi ki muhalefete düşmedi... O zaman hikayeyi dinlerdik artık. "Bizim zamanımızda enflasyon tek haneydi, kişi baş gelir şöyleydi vs vs"
Ama şimdi kendileri iktidar... Neden RTE'nin vücut dili zafer kazanmış bir liderin vücut dili değil...
Çünkü altından kalkamayacakları bir durumun altında ezilecekler...
Neden hem dış basın hem de iç basın "darbe darbe" diye inliyor...
Seçimlerde topu atamadılar ellerinde kaldı... Hiç olmazsa darbeyle askere atacaklar...
Yer mi?
Bence yemez...
Ama asker bu oyuna gelmesin...
Kendi düştü kendi bacağından asılacak...

Ha biz mi? Kim gelirse gelsin dibe çarpacağız...

15 Ağustos 2007

Latife Hn'ın kıyafeti

Madem yüksek makamlara çıkıyorsunuz!
O halde tarihi iyi bileceksiniz. Bunun mazereti yok.
Ya bile bile yanlış söylüyor bizi enayi yerine koyuyorsunuz ya da gerçekten bilmiyorsunuz... Yani aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık mı desem? Neresinden tutacağımı şaşırdım mı desem?
Atatürk evlendiğinde kılık-kıyafet kanunu yoktu... O nedenle Latife Hn çarşaf giyiyordu... Çarşafla çekilmiş bir kaç fotoğrafın nedeni budur. Hani sakız gibi sürekli çiğnediğiniz fotoğrafın tarihi bundan ibarettir.

Başlık koyamadım

Emin Çölaşan Hürriyet'ten uzaklaştırıldı ya...
Dayamışlar mikrofonu halka, duygularını sormuşlar...
Bir tepki bir tepki... Yok efendim Hürriyet almayacaklarmış artık.
Nasıl olurmuş, nasıl sustururlarmış...
Senelerce O'nun yazdıklarından öğrenmişler gerçekleri...


Eeee!! Öğrendin de ne oldu?
Her iki kişiden biri olduğuna göre, ben vermediğime göre gittin bu hükümete sen oy verdin?
Hani çok şikayetçiydin... Meydanlara döküldün... Falan filan... Gittin oy verdin işte...

Şimdi Emin Çölaşan için üzülüyorsun ya... Yarın geçer üzüntün sıkıntın...

14 Ağustos 2007

Kimin CHP'si!

"Bir belge üzerinde 'Partim' yazınca, 'Niçin CHP yazmadınız?' denmiş Atatürk'e. Yanıt: "Ne bileyim CHP'nin benim partim olarak kalacağını..."

Sayfa: 184

Vatanın Bağrına Düşman dayamış Hançerini
Vural Savaş

Buyrun cenaze namazına!

  • Yine, yeni, yeniden Gül Cumhurbaşkanınız hayırlı olsun... İnat, hırs, rövanş vs duygular mı bilemem! Seçimden önce kıyamet zaten bundan çıkmadı mı? Seçimden sonra AKP uzlaşma demedi mi? Bu mu uzlaşma?
  • Dünyadaki ekonomik darboğaz ve Türkiye'ye etkileri nedeniyle bıçak sırtındayız... Farkında mıyız? İşte bu nedenle AKP'nin muhalefette değil yaptıklarının ceremesini çekmesi için, ektiklerini fırtına şeklinde biçmesi için iktidarda olmasından memnunum. Bu ölümü görüp sıtmaya razı olmak memnuniyeti aslında...
  • Ak sakallı dedeler diyarı CHP... Sallan yuvarlan kendine gel... Hep ve hemen kırmızı kart... Bu nasıl politika... Siz kırmızı kartı gösteriyorsunuz, iktidar sizin kırmızı kart üzerinden puan topluyor. Haklıyken haksız olmak diye buna denir... Ve CHP'nin ak sakallı dedelerinin bundan zerre kadar haberi yok...
  • Ey istikrar kuşu sevgili toplum! Hani 2 kişiden biri olanlara sözüm! Artık yeşil kuşak mı olur, BOP mu olur, GOP mu olur... Her ne ise! Bizi de çektiniz indiğiniz çukura ya... Hesabı sorulur bunların...
  • Çok sinirliyim!
  • Ama umutsuz değilim. Dibe değmeden yukarı çıkılmaz... Bu basit kuralı bilmekteyim... Mecbur dibe değeceğiz artık... Ama yavaş mı hızlı olur orasını bilmem...

Midilli

Bize neden hep korkuyu öğretiyorlar... Kendimize güvenimizi değil... Büyük tarihimizi içimize işlemiyorlar da... Beceriksizliği telkin ediyorlar... Bunu en iyi Midilli Adası'na bakarken anlarım... Altınova sahilinin tam karşısında... Aynı şekilde Assos'un da... Büyük ve heybetli bir ada... Akşam ışıkları, gündüz hava berraksa binaları, inip kalkan uçakları görünür... Sahilde adaya bakar ne kadar yakınımızda olduğunu konuşur, tehlikelerinden bahsederdik... Yunan Adası burnumuzun dibinde derdik...
Oysa, adada olup da karşı kıyıya bakmayı düşündük mü hiç? Biz bakınca başı sonu belli bir ada nihayetinde...
Oysa adadan bakınca uçsuz bucaksız dev bir anakara... Koca ülke... Buradan öksürsek dalga yaparız karşı kıyıya... Ama gelin görün ki... Biz koca ülkeden bakınca karşı kıyıya neler düşünüyoruz...
Belki de bunun nedeni "sinek ufak ama mide bulandırır" olabilir...

Atlar...

Türkiye Jokey Kulübü Karacabey Harası görüntüleri bunlar...
Çok büyük bir yer... Yolu hızla yutuyorsun ama hara bitmiyor...
Atlar uzaktan görünüyor...
Özgür...
Geçerken yanından haranın... Burayı da satalım diye geçirdim aklımdan...
Özelleştirelim beklemeden...
İyi para eder... Düşünmediyse büyüklerimiz, sıra gelmemiştir herhalde.. Yoksa bilinçsizce unutulmamıştır...

Zeytin ağacı

Zeytin ağacına baktığımda zaman durur benim için...
Öyle bir ağaç ki...
Sanki bir anda zaman durmuş...
Her ağacın dalı bir yöne gider...
Zeytin ağacının ki ise her yöne... Nereye isterse oraya uzanıyor... Gövdesi istediği biçimde kıvrılıyor...
İşte bu yüzden, sanki zaman durmuş... Binlerce yıllık bir geçmişi taşımış ve susmuş gibi gelir bana...
Çok etkilenirim...
Kendimi başka bir boyutta gibi hissederim...


Ayvalık'ta tekne turu

Ege'nin mavisi... Ayvalık'ın adaları, denizi, zeytini, nakış nakış kıyıları... Gerçekten çok seviyorum... Öyle uyak olsun, edebiyat olsun diye de yazmıyorum... Gerçekten çok güzel... Ege bir başka... Tekne turuna çıktık. Ayvalık'ta tura çıkacaklar için öneri... Bambi Tur'u tercih edin. Eğer, temiz, gürültüsüz, ufak, kalabalık olmayan bir tur arıyorsanız... Yok çalgılı-oyunlu-göbekli-danslı bir şey arıyorsanız onlardan çok... Tur nefisti... Deniz harikaydı... Papalina çok lezzetliydi...
Kıyılardan çektiğim bu fotoğraf ise ne kadar ilginç değil mi? Sanki iki muhabbet kuşu gibi.. Oysa ağaç... Doğanın harikaları işte...

Tatil güzel şey...

01 Ağustos'ta sabah atladık arabaya... Doğru Ayvalık-Altınova... Annemin yazlığı... Ablamlar, yeğenler hepimiz oradayız... Ne keyif ne keyif...
Sabah kalk kahvaltı et... Denize git... Öğleden sonra gel yemek ye... Yat uyu... Kalk çay iç... Akşam yemeği hazırla... Yemek ye... Yürüyüş yap... Yat uyu...
Yani nasıl dolu bir program :))
Ama nasıl dinlendik... Nasıl yedik... Kocam 2 kg aldı... Beni telaş aldı tabi.. Bu kiloları nasıl korurum diye... Kilo verdirmemeliyim, bunu başarmalıyım... Ama nasıl :(
Anne yemekleri gibi mümkün mü...
Pazar akşamı geldik... İstanbul'a... Sıcak, karışık, kalabalık İstanbul'a... Başladı tempo...
Bu tatilde iş telefonları beni hiç rahatsız etmedi...
Bağımsız ve proje bazında çalışıyorum ya... Bir yere bağlı değilim ve kendimi özgür hissediyorum ya... Önceden olsa iş telefonu gelince yüzümü buruştururdum nerden çıktı şimdi bu derdim... Hatta telefonumu kapatır, ulaşılmaz olurdum. Oysa bağımsız çalışınca hiç böyle duygular olmuyor.. Aksine keyifle açıyorsun telefonunu...
Bağımsız çalışınca kendini akvaryumda hissetmiyorsun...
Kocaman okyanusta gibi hissediyorsun...