19 Ekim 2010

Paradoks: Tanrı ile tartışabilirim...

Evet, Tanrı ile tartışabilirim ama din ile tartışamam...
Büyük paradoks değil mi? 
Tanrı, her görüşe açık, benim kaygılarımı anlar, tereddütlerimi haklı bulabilir... Ben öyle düşünüyorum...

Ama Tanrı adına oluşturulan dinler ile tartışamam. Onlar Tanrı adına konuşarak, tek çizgiden giderler... Benim kaygımı anlamaz, kabul etmez, varlığımı kabul etmez... Sadece yargılar... Tanrı'nın adını kullanarak insanlar yapar bunu...

Dinlerin bu baskıcılığı, düşünce sistemine kapalı oluşu da büyük paradoks. Tanrı akıl vermiş diyeceğiz ama din adına 1300 yıl geride durmak zorunda kalacağız. Bir paradoks daha şu: türban takacaksın, saçın görünmeyecek ama terlik giyeceksin, tayt giyeceksin, son teknoloji cep telefonu, bilgisayar, araba ne varsa kullanacaksın...

İş saçının teline gelince din diyeceksin, haşa değişmez diyeceksin ama değişen gelişen teknolojinin tüm diğer nimetlerini kullanmaya devam edeceksin... Ya herşeyi reddedersin, ya herşeyi kabul edersin...

İşte bu yüzden Tanrı ile tartışabilirim, din ile tartışamam. Korkularım kaygılarım da bu yüzden...

not: Son günlerde üstüste gerçekleşen olaylara bakar mısınız?
1) HSYK seçimlerinde Adalet Bakanlığı'nın desteklediği adaylar seçildi.
2) Anayasa referandumuna "kadınlara pozitif ayrımcılık" adı altında, renkli şekere bulanmış bir zehir onaylandı. Kadınlar neden ikinci sınıf vatandaş olsun ki... Kadın-erkek eşitliğ, insan hakları eşitliği nerede kaldı...
3) Üniversitelere türban girmeye başladı. Başbakan "başı açıkların da hakları korunacak" dedi.
4) Türban ile ilgili, Başbakan Diyanet'e sorun dedi. Diyanet, dini vecibedir, siyasilerin kararına karışamam. Yargı karar verirken diyanete sormalı" dedi...

Şimdi soruyorum, gelişiyor dönüşüyor muyuz? Dönüyor muyuz?


eteğimdeki taşları döküverdim...

Eteğimdeki taşları döküverdim...

Sibel bu projeyi mail atınca, yarışma olduğunu bile anlamadan, içimden gelenleri yazıverdim... Sonra ne oldu biliyor musunuz?

Omuzumdaki yükler azaldı gibi hissettim kendimi, hafifledim...

Yazıyı yayınlarken seçenekler vardı: Rumuz kullanmak, resim yayınlatmamak gibi...

'Amaaaaan' dedim, "hayatta ismimle var olmayacaksam, ne anlamı var!"...

Yayınladım gitti :))

Kendimi damıttım, süzdüm, yeni bir Armağan yarattım


10 Ekim 2010

Ben biraz...

"Ben biraz titizimdir!"

Bu cümleyi çok duyuyorum. Bazı hem cinslerim kendini bu cümleyle özetleyiveriyor...

Ya bunun birazı olur mu?

Hiç unutmuyorum, saçları yağdan tutam tutam olmuş bir kadın, gözümün bebeğine baka baka "ben biraz titizimdir de" dedi bir kaç yıl önce... Bir şey söylemedim ama herhalde gözbebeklerim bir saçına bir gözüne gidip gelmiştir...

Mesela kadınlar tuvaletini düşünün... Klozet kapağının üzeri damlacık doludur, klozetin içini tuvalet kağıdı doldurmuştur ve sifonu çekmeye gerek görmemiştir... Öylece bırakır çıkar... Sorsanız "ben biraz titizimdir"...

Genel tuvaletlere girdiğimde evimdeki gibi bırakmaya nasıl dikkat ediyorum bilseniz. Arkamdan biri gelirse diye...

Mesela dün sabah geleneksel cumartesi kahvaltısı için Zamane Kahvesi'ne gittik. Tuvalete gittim. Biri dolu diğerine girdim. Diğeri ben içerdeyken boşaldı ama tuvaleti terkederken aklım çıktı. "ya diğeri kötü bırakıldıysa, ya benden bilirlerse" diye...

Ne yapayım ben biraz titizim :))

7 Ekim 2010

Allah'ı da üzüyorlar!

Dikkat ediyor musunuz?
Şu an dünyada ve Türkiye'de her ne oluyorsa din adına oluyor. 
Birileri kuran yakmak istiyor...
Birileri Ayasofya'da ayin, 
Birileri Ani Harabelerinde namaz kılmak istiyor...
Onca ekonomik, çevresel sorun, işsizlik eğitimsizlik varken türban aşağı türban yukarı konuşuluyor... E tabi seçim yaklaştığı için böyle sanal sorunlar ve sanal vaatler oy potansiyeli açısından büyük balıktır her zaman...
Ülkeler binlerce yıldır din yüzünden birbirine girmiş durumda...
Her boyamız boyandı işimiz dine kaldı...
Allah'ı da üzüyorlar eminim...

Bu din hikayesini kim icat ettiyse çok akıllı yöneticiymiş...