1 Mart 2007

Benim yazı maceram!

Beğendiğim köşe yazarları var. Onları okurken, cümlelerini inceliyorum. Şu karara varıyorum. Bu ifade ancak böyle yazılabilirdi. Fazladan bir kelime yok... Anlamı bozan cümle düşüklüğü yok... Eksik kelime yok... Yanlış yazılmış sözcük yok... Şiir gibi... Cümleler su gibi... Hiçbiryere takılmadan akıveriyor ardı ardına... Çok özeniyorum...

Ben Mayıs 2006'dan beri blog yazıyorum... Alt tarafı blog işte denebilir... Kendime göre sadık okuyucularım var... Eklediğim counter sayesinde izleyebiliyorum bunu... Neyse, anlatmak istediğim şu. Bu uğraş insanda bir otokontrol yaratıyor, önemli bir köşe yazarı değilsin ama yazdıkların sana ait. İsmin de gizli değil... Dikkat etmeye sürüklüyor seni... Ciddiyete davet ediyor... Yazıyı bitirip kontrol ederken daha titiz bakmana neden oluyor. Tekrarlanmış kelimelerin yerine başka sözcükler bulmaya çalışıyorsun.. Anlam düşüklüklerini gideriyorsun... İmlaya dikkat ediyorsun... Amatörce yaptığın bu işi ciddiye alarak ortaya çıkarmaya çalışıyorsun...
Mesela ben düşük cümle yapılarını çok sevdiğimi anladım. Anlamı düşük değil, yapısı düşük... İlle öznesi başta, yüklemi sonda olsun istemiyorum... Bazen konuşur gibi yazmak hoşuma gidiyor. Galiba yapım gereği uzun cümle de kuramıyorum. Konuşurken de uzun konuşmayı beceremem. Kısa kısa, net anlatımları severim ben. Lafı dolandırmayı da sevmem... İşte yazarken de bunu yaptığımı farkettim... Gün içinde bir konu dikkatimi çekiyor. Onu ifade etmem gerektiğini hissediyorum. Bazen not alıyorum. Hatırlatsın diye bir kaç kelime...
Bilgisayara oturunca konunun bir yerinden tutunuyorum... Sonra, içimden nasıl geliyorsa sürükleniyorum... Yüzmek gibi... Bir yerden suya atlıyorum... Yüzüyorum, yüzüyorum ve bir yerden, yeniden karaya çıkıyorum... Öyle uzun kalmıyorum bilgisayarda... Karalama falan da yaptığım yok... Nasıl kulaç atacağım diye düşünmüyorum, atıyorum işte... Sonra bir bakmışım sığ sular... Denizden çıkıyorum...
Yazı bitiyor, okuyorum, kontrol ediyorum...
Bitiyor...


Hiç yorum yok: