7 Eylül 2011

Ölümsüzlük!

Bu çağda yaşadığımız için şanslıyız aslında... Bizi ölümsüz yapacak o kadar çok araca sahibiz ki! Digital mecraya verdiğimiz resim, yazı, video ve pek çok şey var. Onlar artık bir yok olsak da orada kalacaklar... Bugün herkes bu mecraya bir izini bırakabilir.
Çektiğim fotoğraflar mesela... Başlı başına bir ölümsüzlük. Hem benim için hem de resmini çektiklerim için... Facebook, bana göre yüzyılın icadı! Yarın başka neler çıkacak merakla bekliyorum. Ne kadar güzel bir ölümsüzlük platformu!
Siz hiç bu yönüyle bakmadınız olaya değil mi? Bence olaylara tek açıdan bakmamak lazım.


Göğe merdiven dayadım!


Annem derdi ki "Göğe merdiven dayayacaksın!"
Galiba dayadım...
Fatih geçen gün dedi ki "Biraz maymun iştahlı oldun!"
Galiba öyleyim...
Bunlar söylendiğine göre biraz üzerinde düşüneyim istedim. Her ikisi de doğru ve hiçbiri kötü değil, olumsuz değil.
Başka bir basamağa geçmek için elimle sıkı sıkı tuttuğum basamağı bırakmam gerek. O basamağı tutmaktan eklemlerim morarmadan yapıyorum bunu. Bir üst basamağa gelince bakıyorum yeni manzara... Onu seyredip içime sindirince, diğer basamağa geçiyorum.
Her basamakta öğrendiklerim, gördüklerim ben de güzel tortular bırakıyor. Her gördüğümü, her kitabı, her filmi ezbere bilmek zorunda değilim. Hatta bazı kitapları hatırlamıyorum bile. Ama o gün, o anda okudğumda bana mutlaka iz bırakmıştır, mutlaka işe yaramıştır diyorum.
İşte bu yüzden göğe merdiven dayadım, işte bu yüzden maymun iştahlıyım.
Sadece iki elim var, her şeyi aynı anda tutamam.

1 Ağustos 2011

Mutfakta beceriksizliğim, evrimleşti, yaratıcılık öne geçti :)

Allahım çok yaratıcıyım! Ama önce mutfakta ilgisiz, sevgisiz, zamansız dolayısıyla pek becerekili değilim. Yani yemeğe sevgisini katanlardan değilim. Çünkü mutfakta zaman geçirmeyi istemiyorum.

Etli dolma yapmak üzere yola çıkan kıyma ve pirinçi iyi ayarlamazsan bol miktarda artar... Kocaman bir dolma içi ile önce bakıştık. Olmaz ama kendilerini yuvarlayarak sulu köfte yapmaya karar verdim. Patatesli bir sulu köfte kelimenin tam anlamıyla gerçekleşti. Bildiğiniz gibi değil, baya sulu! Bu sefer yine bakışmaya başladık kendisiyle... Bu kıvamı neye dönüştürmeliyim diye düşünmeye başladım, dink! fikir kendiliğinden geldi.

Derin dondurucudan lavas pidelerini alırsın, borcama ufak parçalar halinde 2-3 tanesini kırparsın. Üzerine biraz tereyağ, biraz zeytinyağ doğru fırına, ki ısınsın, yumuşasın...

Tavaya biberleri 3-4 cm uzunluğunda doğrayıp, domatesleri halka halka atarsın ve başlarsın yalancı közlemeye...

Sulu köfteyi mikrodalgada bir güzel ısıtırsın...

Yoğurdu ayrı bir kapta çırparsın...

Ufak bir kapta tereyağ-biber salça-çam fıstıkları kavurursun. (Anne sen bunları pilav için verdin ama ben her bişeye atar oldum valla)

Sonra denklemi birleştirmeye başlarsın.

Fırından çıkmış lavaşların üzerine köfteleri, patatesleri döşe. Üzerini yoğurtla kapa. Biber ve domatesleri üzerine  yerleştir... Salçalı-fıstıklı tereyağı şöööyle bi gezdir... Kırmızı pul biber ve kuru nane ile süsle...

Keşke resmini çekseydim, daha inandırıcı olacaktım...

Velhasıl, yemeğe sevgimi değil  ama aklımı katarak bir şeyler ortaya çıkardım zannımca :))

3 Ocak 2011

anlamlı sözler

Hep söylüyorum, bütün sözler söylenmiş neredeyse...

Anlamlı, güzel, zeki, hayata dair...

Mucize, enerjinizi korkularınıza değil rüyalarınıza verdiğiniz zaman başlar. 

Nietzsche

 

"İnsanlar nasıl konuşulması gerektiğinin dersini alırlar; ama en büyük ilim, nasıl ve ne zaman susulması gerektiğini bilmektir."

Tolstoy