27 Nisan 2008

Yer gök ruhum çiçek dolu...

Kim derdi ki gün gelecek karı-koca "hayata yön veren özlü sözlerden" ve çok sevdiğim şair "Özdemir Asaf"ın dizelerinden konuşacaksınız diye...
Benim küçüklüğümden beri en büyük ilgim özlü sözleri biriktirmek, Özdemir Asaf'ın şiirlerini, sözlerini okumak, özel defterime bulduğum anlamlı cümleleri yazmaktır.
Evlendim, bu özelliğim biraz hız kesti ama devam etti... Fatih ise hiç oralı olmadı... Ben hep şunu arzu ederdim; Asaf'ın kitabından sayfa tutalım ve o sayfada yazan dörtlüğü okuyalım karşılıklı... Malesef hayatlar birleşiyor ama zevkler her zaman birleşmiyor...
Ama o gün geldi... Bütün kitaplarımı O'nun hizmetine açtım... İnternette yazı yazarken konuyu özetleyen bilgelerin bir cümlesi, şairlerin bir dizesini kullanıyor... Nasıl mutluyum anlatamam... Şimdi bu sözler, şiirler, kitaplar, defterler hepsi elimizin altında, salonda sehpanın üstünde duruyor. TV kumandasının yanında. Zaman oluyor TV'yi kapatıyoruz. Andrea Bocelli CD koyuyoruz ya da başka güzel müzikler... Ben kitap okuyorum. Fatih yazı yazıyor...
Nasıl keyif anlatamam...
Ruhum çiçek açıyor...
Bu arada Fatih dün demet demet çiçek almış... Evde heryer renk renk çiçek dolu...
Yani , yer gök ruhum çiçek açtı...

5 Nisan 2008

Bir başka güzel yazi...

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr

Oli Ren


Bağırıp duruyor...

"Olamaz!"

"Kapatılamaz!"


Zannedersin, adam AB komiseri değil, AKP Üsküdar İlçe Başkanı.

*

Peki hiç merak ettiniz mi, Allah’ın Finlandiyalısı niye bağırıyor bu kadar?

Anlatayım...

*

Cumhuriyet ne gün ilan edildi?

29 Ekim.

Atatürk, Cumhurbaşkanı oldu.

Necmettin Erbakan doğdu.

Abdullah Gül doğdu.

Hep 29 Ekim.

Tarihimiz böyle enteresan kesişmelerle dolu... Mesela, Tayyip Erdoğan’ın doğum günü de, cumhuriyetin doğum günü... Ama bizimkinin değil... 26 Şubat, Fransa’da İkinci Cumhuriyet’in ilan edildiği gün.

Laiklik ilkesinin Anayasa’ya girdiği günle, türbanın Anayasa’ya girdiği gün de, aynı.

6 Şubat.

Eski köye yeni icat çıkaran ampulcülerin, Çankaya referandumu hangi gün yapıldı?

21 Ekim.

Edison’un ampulü icat ettiği gün?

O da 21 Ekim.

*

Diyeceksiniz ki, "hani Oli Ren?"

Geliyoruz, az sabır...

*

Sezer’in Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterildiği gün hangisi? 24 Nisan.

Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterildiği gün hangisi? Gene 24 Nisan.

Nedir 24 Nisan?

Rumi takvimle, kurmay başkanı Mustafa Kemal olan Hareket Ordusu’nun şeriatçı 31 Mart ayaklanmasını bastırdığı gün...

31 Mart nedir?

Anayasa Mahkemesi’nin AKP kapatma davasını kabul ettiği gün!

Başka?

Zurnanın zırt dediği yer...

Oli Ren’in doğum günü ne?

31 Mart!

*

Onu da kapatacaklar sanmıştır...

Telaşı ondan!

*

Sen bütün siyasi kariyerini, Abdullah Gül’ün bir zamanlar dediği gibi, "Türkiye’yi bahçedeki köpek kulübesine bağlamaya" adayacaksın... Tam doğum günü pastasını keserken, Cumhuriyet Hukuku, senin takım arkadaşın Tayyip Erdoğan’ın partisini kapatmaya kalkacak... Böyle hediye olur mu kardeşim?

Bağırmakta haklı.

*

Özetle...

Uzattım, yordum sizi.

Ama adı üstünde, Oli "Ren!"

Geyik yapıyoruz işte.

Çok güzel bir yazı...

Bekir Coşkun

Durum iyi vaziyet kötü...


BAKIYORUM; durum iyi...

Vaziyete bakıyorum:

- Büyüme tepetaklak...

- Her gün meydanlarda ekonomik protestolar var ve polis onları dövüyor...

- Enflasyon çift haneye fırladı...

- İşsizlik daha da arttı...

- Tarım çöktü, bal ülkesinde bal dahi kalmadı, Güney Amerika’dan ithal ediyorlar...

- İşte Hasan Cemal Abi dahi beklenilen "Ekonomiye ilişkin beklentiler hiç de iyi değil" diye başlayan yazısını yazdı...

- Sadece İstanbul’da her gün 35 esnaf iflas ediyor...

- Cari açığın "tehdit" sınırını aşıp "tehlike" sınırına girdiği açıklandı...

(........)

Vaziyet kötü olsa bile...

Başbakan ekranlarda "gelinen parlak noktayı" uzun uzun anlattı, büyük ekonomiler arasına girdiğimizi müjdeledi (çünkü kimsenin haberi yoktu) ve "birkaç güne kadar uluslararası derecelendirme sonuçlarının iyi bir şekilde açıklanmasını beklememizi" salık verdi.

Demek ki durum iyi.

Bekledik...

Uluslararası derecelendirme kuruluşu Standart&Poors, Türkiye’nin ekonomik görünümünü "durağan"dan "negatif"e çevirdi mi?..

Daha da açıkçası; Türk ekonomisini sınıfta bıraktı.

O zaman vaziyet kötü...

*

"Nasıl?" sorusu geldiğinde ben her zaman sorarım:

"Durum mu, vaziyet mi?.."

Bence hálá "durumun iyi, vaziyetin kötü" olması, Türkiye’nin uzun süre kendi kendini kandırmasından kaynaklanıyor.

Kemal Derviş’in çizgileri, IMF’nin kriterleri ile idare eden... Duble yol ve hızlı tren dışında kendisinin hiçbir projesi olmayan bir yönetim buraya kadardı.

Ama çoğunluk yanılgısını hálá kabul etmek istemiyor.

İçinde pişmanlık var.

Mahcubiyet var.

Eziklik var.

Suçluluk var...

O zaman gelin hep birlikte tekrarlayalım bu sözü:

"Durum iyi, vaziyet kötü..."

3 Nisan 2008

TV'lerde sigara yasağı

TV'lerde özendirici olmaması için programlarda sigara yasak...
Sigara içen biri oldu mu hemen görüntüyü bulanık yapıyorlar...
Biz de anlamıyoruz ve hiç özenmiyoruz...
Ne akıllı bir RTÜK bu ya...
Toplum mühendisliğini ve toplum psikolojisini ne kadar iyi anlıyor...
Oysa ben ekranda sigaraya, içkiye razıyım.
NEDEN Mİ?

Kurtlar Vadisi'ni seyrediyorum şimdi...
Eroin nasıl hazırlanır?
Kaşıkta nasıl eritilir? Şırıngaya nasıl alınır?
Nasıl enjekte edilir tüm detaylar bir kez değil, pek çok kez ince ayrıntısına kadar gösterildi.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!!

24 Mart 2008 haftası

Geçen hafta İzmir ve Salihli'ye gittik. Çok güzel ve dolu dolu bir hafta geçirdik...
Bu anıların ötesinde, herkesin gördüğünün derinliklerinde bu tarih, 24 Mart 2008 haftası benim için çok şey ifade edecek...
Hayatım için belki de dönüm noktası diyeceğim bu tarihe...
Neden olduğunu, ne olduğunu elbette burada yazmayacağım.
Anlatır mıyım?
Hayır...
Bu benim için bir özeleştiri, iç hesaplaşma, değerlendirme, gözden geçirme ve karar verme haftasıdır...
Belki de ilerde "uçurumun kenarından dönme" olarak da niteleyebilirim... Bu kadar abartır mıyım, bilemiyorum... Belki, geçmişte de böyle haftalar geçirdim ama şimdi hatırlamıyorum bile...
Herkes kendisiyle görüşür, tartışır, hesaplaşır bence... Ben de bunu yaptım galiba... Kendi kendimle tartıştım, iki benliğe ayrıldım, bir parçam diyerini ikna etmeye çalıştı...
İçimde, ruhumda fırtınalar esti... Çok kitap cümlesi gibi ama gerçekten böyle oldu... Tüm olanlar içerdeydi, içimdeydi...
Sonra, an geldi, kavga bitti, ortalık duruldu, dengeye geldim... Dengemi buldum... İçim ve dışımın huzuru aynı oldu... Yine herşey pırıl pırıl ve net... Eskisinden daha berrak...

Haber-ci eşi olmak...

Fatih, internet sitelerinde (kanald.com.tr) ilk yazisini yayinladi.
Konusu "haber-ci olmak".
Haberin serüvenini anlattı. Zamana karşı yarışılan, adrenalin yüklü, soyuttan somuta çevrilen işinden bahsetti.
Ben de "haber-ci eşi olmak"tan bahsedeceğim...
Bu bir anlamda kamera arkasında olmak gibi bir şey aslında...
Eğer haberci esiyseniz;
Evlenirken yüzüklerinizi birlikte alamayabilirsiniz... Parmak ölçüsüne göre siz alırsınız...
Gelinlik provalarına yalnız gitme ihtimaliniz vardır...
Arkadaş ya da akrabalarınızın düğünlerine yalnız gidebilirsiniz...
Evinize hırsız girmeye çalışmıştır, yarım saat sonra kocanız seyahate çıkacaktır ve bütün ışıkları yakıp öyle uyursunuz... Etrafı telaşa vermenin anlamı yoktur, ilk değildir, son da olmayacaktır.
Uzun vadeyi bırakın kısa vadeli bile program yapamazsınız... Hayat hep bir sürprizdir.
Ekranda fıstık gibi kızların yanında görür kıskanır, savaşın ortasında görür soğuk terler dökersiniz...
Gömlekler, pantalonlar, çamaşırlar her zaman temiz ve ütülü olmak zorundadır. Seyahat anidir, affetmez.
Kendi ayaklarınız üzerinde sağlam durmalısınız ve kendinizi meşgul edecek mutlaka bir şeyler bulmalı ve bir dünya kurmalısınız.
Aksi halde, eşinizi parmağınıza fena halde dolayarak, günde bin kere telefon açmaya başlar, haberin içine edersiniz. Adam size mi konsantre olacak, habere mi?
Özellikle, akşam üzeri çok gerekmedikçe aramayacaksınız, çünkü en zor saatleri yaşamaktadır.
Ulaşmak istediğiniz biri olduğunda ilk başvuracağınız kişidir, çünkü ulaşamayacakları kimse yoktur.
Bazen sekreteri olursunuz, bazen şoförü...
Günün sonunda ekranda yüzünü gördüğünüzde sizden mutlusu yoktur :)
İçinizi gururla karışık bir mutluluk kaplar, hele insan içindeyseniz görgüsüzlük olmasın diye dudaklarınızdaki gülümsemeyi saklamaya çalışırken, yüzünüz yamulur :)
Haber-ci'nin adrenalin yüklü temposunun bir bölümünü eşi de yaşar...

Bakıyorum kendime ve hayatıma... Ben de bu adrenaline ve belirsizliğe, günü yaşamaya fena halde alıştım... Günü yaşamak, anın tadını çıkarmak, uzun uzadıya planlar yapmamak...
Karar vermek ve yürümek...
Hayat güzel...