29 Ocak 2008

Rakamların dili

2008 zor bir yıl olacak!
1)
......................................2002 yılı........ 2007 yılı
Toplam borç (Milyar USD) ...... 218................ 436
Bireysel borç (Milyar USD)........4................... 74

2) Devlet Planlama Teşkilatı İhtisas Komisyonu Raporuna göre "Türkiye 2009'da karanlıkta (elektrik üretimi açısından) kalacak"

3) 01 Nisan 2007 tarihli Dünya Bankası'nın Ankara'da toplantısı oldu. Sonuç raporuna göre "Türkiye 2009'a varmadan, 2008'de karanlıkta (elektrik üretimi açısından) kalacak."

4) Borçlara ödenen faiz 184 Milyar USD. Yani 60 tane Atatürk Barajı parası kadar.

5) Borçlanma faizi: Japonya(%0,7), Yunanistan(%4-4,5), Mısır(%5), Pakistan(%9) ve Türkiye(%17)

6) Goldman Sachs kuruluşunun kasım 2007 raporuna göre "kriz bandına girecek ülkeler arasındaki en kötü ülke Türkiye" deniyor.

7) S&P'a göre "Türkiye en riskli ülke. Menkul varlıklar %6'dan %4'e çekilmelidir." (Yani %30 para çekilecek)

8) Pi Economics'e göre "Tük Lirası çökmeye mahkumdur."

9) Ve IMF 16 Kasım 2007 tarihinde Türk Hükümetine bir rapor sunuyor ve diyor ki: "kriz bandındaki ülkeler arasında en riskli ülke TÜRKİYE'dir."
Kaynak: ART TV Alternatif programı ve İlhan Kesici web sitesi


Ve sonuç!!!
Biz türban tartışıyoruz!!
Neden?
Ellerindeki bombayı birilerine atmak istiyorlar da ondan!!!
Bu bomba nasıl olsa patlayacak...
Bırakalım, kendi dallarını kessinler!

27 Ocak 2008

Truva atı!

Ben ne safmışım?
Genel seçimlerde mecliste CHP-MHP koalisyonu olsun çok istemiştim.
MHP'den bir şey olmaz diyenlere "Ama iyi adayları var. Onlar da mutlaka olsun." diyordum.
Ne kadar yanılmışım! Parti tam bir Truva Atı'ymış!!
2002 seçimlerinden itibaren aslında hangi taşı kaldırsak altından bu parti çıkmaya başladı.
Meydanlarda ne dediler, şimdi ne yapıyorlar?

Aslında, bizim dışımızda ne çok olay senaryo var...
Biz ipleri yeniden ele alabilecek miyiz?
Bir umutlanıyorum, bir korkuyorum...

Sanatçılar neredesiniz?

Fazıl Say'ın ağzına sağlık...
Onca sanatçının içinde mertçe fikrini söyleyecek, sanatçı duruşunu koyacak, önder olacak, fikir verecek bir kişi mi var?
Hani şarkılar?
Popüler müzik dedik, e ama bu kadar mı popülist oldu?
Hani eleştiri, hani hiciv?
Senin kaşın, benim gözüm şarkıları mı dinleyeceğiz?
Neredesiniz?
Ha tabi bir de şöyle bir durum var!
Çıkar muhalif şarkı yaparsınız... Hoooppp sizi paketlerler... Böyle de bir huyumuz var...
Hani film, sinema?

İslamiyet adına karar verenler sanatı yasaklarken bir bildiği varmış elbette... (Bugün anayasanın değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif bile edilemez maddelerine çatanlar hatta "anayasada amir-memur madde mi olur" diyenler, şer-i kurallara tam bağlılıklarını nasıl açıklayacaklar? Bu nasıl ikilem?) Muhalefeti engellemiş... Uyanmayı, farklı düşünmeyi, ince düşünmeyi, sorgulamayı engellemiş kökten...
Sorgulama! Sana ne söyleniyorsa ona inan, onu yap...
TV'lerde islam ülkelerini seyrederken korkuyorum. Ciddiyim... Ürperiyorum... Şuursuz kalabalıklar, çirkin yabanıl kıyafetler, kapalı kadınlar, eli silahlı çocuklar...
Bu mu islamiyet diye soruyorum kendime!
İslamiyetin en güzel yaşandığı, en güzel ülke Türkiye idi... Öyle kalır mı?
Elbette kalacak. Ama bu sancıları çekeceğiz. Dilimiz bir kere yanacak sütten ve ilerde artık yoğurdu üfleyerek yiyeceğiz...



Not: Özellikle şarkı üzerinde durdum. Çünkü toplumun eğitim seviyesi ilkokul 4'müş. Hal böyle olunca en yaygın ve kitlelere en fazla ulaşabilecek sanat budur diye düşündüm!

Cambaza bakıyoruz yine!

TV'leri gazeteleri aç...
Sana yapılan telkin şudur: Cambaza bak!
Cambaza bak ki, sen o kafanı yukarılara kaldırıp yerle alakanı kes, atı alan Üsküdar'ı rahat rahat geçsin...
Yaşadığımız budur... Bize ne verilirse onu tüketiyoruz. Ama biraz kafayı sağa sola yukarı aşağı çevirince gerçeklere ulaşmak çok da zor değil. Sadece zaman ayırıp istemek gerek...
Şimdi cambazın son zamanlarda yaptıklarına bir bakalım:
  • Geçen yıl Papa geldi. (Önceki yazılarımda youm yapmıştım.) Papa geldi Anıtkabir'e gitti Ata'yı ziyaret etti. Ama ne hikmetse Anıtkabir'e TRT'den başka yayıncı alınmadı ve yine ne hikmetse TRT kamerası öyle yere denk gelmişti ki Ata'nın huzurunda eğilen Papa'yı çekeceğine önünde duran subayı çekmişti. Ne tesadüf değil mi? Ne cambazlık! Sonra İstanbul'a geçti. (Her gelen gibi) Sultan Ahmet Camii'ne gitti. Ay gene çok hoşumuza gitti. Ne nazik adam, medeniyetler arası ittifak işte bu! Sonra... "Ekümenik"liğini ilan etmek ve Lozan Antlaşması'nı delmek için her yolu deneyen patrikhaneye gitti. Beraber ayin yaptılar. Kendi aralarında ekümenikliği ilan ettiler.
  • El Kadı, Birleşmiş Milletler tarafından terörü finanse eden kişi olarak tüm dünyada terörist ilan edildi ve Türkiye dahil dünyada mal varlığı donduruldu. Sonra... Bizim cambazlar bu kararnameyi uygulamadan kaldırdılar. Ve hatta Başbakan dedi ki "El Kadı kendim kadar güvendiğim biridir"
  • Suud Kralı 10 Kasım'da Ankara'da... Anıtkabir'e gitmedi. Bizim Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ı ayağına çağırdı. Arkasına Atatürk resmi asmadı. Bizzat kendi resmini astı. 10 Kasım nedeniyle Ata'ya saygı için bayrağını yarıya indirmedi.
  • Sudan devlet başkanı geldi. Adam şeriatçı ve hatta yüzbinlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu ilan ediliyor dünyada. Dünya devletleri böyle kabul ediyor. Birden fazla karısı var ve buraya bir tanesini getirdi. Anıtkabir'e gitti. Yaveri kapişonla Ata'nın defterine yazdı. Ne incelik... Cumhubaşkanı şerefine (!) yemek verdi. Girişte Başbakan kadınların elini sıkmadı...
  • Yunan Başbakanı geldi. Anıtkabir'e gitti. Olay büyütüldü. Ama gerçekleri saklamak için kırk takla attılar çünkü "Ata'ya amcasından 8 satır daha fazla yazdı"dan başka laf bulamadılar. Sonra... Herkes gibi İstanbul'a... Ekümenik Patrikhanesine gitti !!!!!
"Ergenekon çetesi" yakalandı. Meğer ne büyük çeteymiş, ne şahsiyetler varmış içinde... Henüz sonuçlar belli değil. Yargı devam ediyor. Ama aklımdan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörüne yapılanlar geliyor. Önce apar topar yakalayıp gündem değiştirilip sonra "ay pardon" dediler. Şemdinli olayları... Bütün olanları cambaza bakmadan, gündemi iyi okuyarak değerlendirmek lazım. Bugünün koşulları, iktidarın dayatmaları, herşeye egemen olma ve tek hakim olma zorlamaları bir kenara konarak, siyasal iktidarın karakterini görmeden bize sunulan hapları yutmamak lazım... Bugün öğrencilerine Atatürk baskılı tişört giydiren öğretmenler hakkında, kanlarıyla bayrak yapan öğrenciler hakkında soruşturma açılıyor unutmayalım...


Not: Milli Mücadele zamanında Mustafa Kemal hakkında idam fetvası verildi. Kim verdi? İstanbul Hükümeti yani saltanat yani işgal devletlerine vatanı peşkeş çekenler... O tarihte yaşananları bugün gibi değerlendirseydik yani bize verilen hapları yutsaydık ne olurdu? İtiraf edelim ninelerimiz dedelerimiz daha dirayetli, güçlü, gözü açık ve vatanpervermiş...