25 Şubat 2008

elimizden kayıp gidiyor...

Cuneyt Arcayürek...
80 yaşında...
Bir kitap daha yazdı...

"Atatürk'ten sonra bugünlere nasıl geldik?" ismini taşıyor...

Kitabı eviriyorum, çeviriyorum... Arkasını, önsözünü okuyorum...

Kitabın arkasındaki Arcayürek'in "babacan, asil görünüşlü" fotoğrafına bakıyorum...

İlk sayfalardaki hatırasını okuyorum... Çocukken Atatürk'ün elini iki kere öpmüş olmasını...
O yumuşacık elleri hissediyorum ben de...

Kum taneleri elimden, elimizden hızla akıyor...

Ve şu anda ekranı göremeyecek kadar gözlerim yaş dolu...

Nasıl bu günlere geldik?

Tüm güzellikler elimizden gidiyor yavaş yavaş...

Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete sahip çıkamamışız...

Bu kitap, öyle güçlü ki, yazarın fotoğrafı öyle bağımsız ve iyi ki... Kitabı tuttukça, resme baktıkça utanıyorum... İçim sarsılıyor, sanki içimde herşey yer değiştiriyor...

Ben... Kendimi çok kötü hissediyorum... İçimde bir pişmanlık, giden geri gelmeyecek duygusu... Her yanımı kapladı...

Boğazım düğüm düğüm...

Giden geri gelmeyecek... Bugünler, bu özgürlük, bu haklarımız...

Artık klavyeyi de seçemiyorum...

askere uğurlamak...

Haftasonu yeğenlerim geldi... Nursel ve Hüsam... Birlikte çok guzel vakit geçirdik...
Sonra zaman, ayrılık vakti oldu...
Hüsam'ı otobuse bindirmek için Harem Otogar'a dogru yola çıktık...
E5 yavaş akıyordu...
Çünkü, yolda Türk Bayraklarını donanmış bir konvoy vardı. Her penceresinden salkım salkım gençler...
Anladık ki "asker uğurlanacaktı"

Otogar da çok kalabalıktı...
Askere uğurlanan genç havalara atılıyor, alkışlanıyor ve hep bir ağızdan deniyordu ki:
"BU ASKER GİDECEK, GERİ GELECEK"

"APONUN P.ÇLERİ, YILDIRAMAZ BİZLERİ"

İşte dünyanın kırmaya çalıştığı bu ruh halimiz, bu coşkumuz... Mehmetçik, bir savaşın ortasında şu anda...
Ve arasına yeni Mehmetçikler katılıyor... Gözünü kırpmadan... Ve düğün alayı gibi coşkuyla...
Bunu dünyanın anlaması mümkün değil...
Bizi ne kadar uyutsalar, yıldırsalar da içimizde genlerimiz kıpırdanıyor, yerinde durmuyor...


18 Şubat 2008

Üzüldüm gercekten..

Yasim kirka yaklastikca,
saclarima kırmızı renkler atmaya basladım...
Kıyafetlerim de değişti...
Pantalondan eteklere, elbiselere döndüm...
Küpeler, kocaman yüzükler...
Saçlarımı ilk defa bu kadar uzattım...
Ağırbaşlı hatta sıkıcı renklerden de uzaklaştım...
Yumuşak renklere, ille de pembeye gider oldu elim...
Ben değiştim...
Bu değişimi de şöyle özetliyordum:
"Aysel Gürel olma yolundayım."
İşin şakasıydı elbette... Yani, değişimimin sonu o kadar renkli olmaz...

Güçlü bir kadındı açıkçası...
Dışardan bakıldığında tamamen şekil üzerine kurulu gibi duran, oysa olabildiğine şekilden uzak bir iç yaşam bana göre...
Yani, herkesin olması gibi, davranması gerektiği gibi davranmayan bir özgür ruh...
Kimin ne dediği, ne yaptığıyla ilgilenmeyen, kendi gönlüne göre davranan, giyinen, söyleyen ve o özel şarkılarıyla söyleten...

Öldü... Ardında binlerce renkli inci bıraktı...

vakıflar yasası

4 Şubat 2008

kör olmak önemli değil, görmek önemli!

Güneşin tüm ışıkları bırakıp gittiğinde seni
Yeni bir ışık bulabilirsin sen istersen...



Işığını kaybetmen nasıl engel olabilir ki
Işık yaymana...


Bu sözler görme engelli bir arkadaşımın TV'de yayınlanan programından alıntı...
Benim için bir azim örneği... İnsana pes etmemek, peşini bırakmamak duygusu veriyor... Ona bakıp ben daha neler yapabilirim duygusu aşılıyor...
Hayatına görerek başlayıp, sonra bir kaza sonucu dünyası karanlığa dönüşen biri bu değerli insan...
Ama o karanlık; gönlünü, aklını, direncini, hevesini asla örtmemiş...
Şimdi Sesli Kitap Gönüllüleri için ben de bir şeyler yapmaya çalışıyorum. SKG web sitesine üye oldum. Deneme kaydım onaylandı. Kitabımı seçtim, arşiv kontrol edildi ve onaylandı. Bölüm bölüm kitabı okuyorum kurallarına göre... Benim gibi yüzlerce gönüllünün sesini hasretle bekleyen, kitaplara susamış bu güzel insanlara hizmet etmek içimde gerçekten çok pozitif duygular uyandırıyor... İçim huzur doluyor...