22 Kasım 2006

Leonardo... Deha...

Dün Taksim'e gittim. Dolmuşa değil de otobüse bineyim dedim. 1,5 saat sürdü yol. Bostancı'dan Taksim'e... Ama iki katlı otobüste, üst katta ve en önde oturuyordum... Şahane bir İstanbul turu oldu. Hava sisliydi, görüş mesafesi azdı ama yine de manzara süperdi... Saati ancak inince farkettim.

Nursel'le buluştuk. Hasköy'e gideceğiz. Rahmi Koç Müzesi'ne. Leonardo Sergisi orada çünkü. Taksim'den Hasköy'e
gidecekseniz 1 saat beklemeyi göze alın. Bizim öyle oldu. Otobüsler sık değil... 54HŞ numaralı belediye otobüsü... Yolu bilmediğim için taksiye de binmedik. Keşke binseymişiz. Çok uzak değilmiş... Neyse, müzeye geldik. İçeri girdik. Karartılmış bir ortam sadece sergi eserlerinin üzerinde solgun bir ışık. Bu yüzden benim çektiğim fotoğraflar çok net olamadı. Kameramın hem açısı dar hem de gece çekim yeteneği iyi değil... Eeee teknoloji bu... Yerinde durduğu gibi durmuyor ki.. Sürekli yenileniyor...
Ustanın yaptığı çizimler ve o çizimlere göre maketler... Yüzlerce yıl önce düşündüklerini, keşfettiklerini görünce insan saygı duymadan edemiyor. Ne deha.. Bir de yazılarının özelliği.. Ancak aynadan bakınca okunabiliyor. Sergi Aralık sonuna kadar İstanbul'da... Ben çok merak ediyordum ve keyif aldım. Tavsiye ederim.
Müzenin ikinci katında Rahmi Koç'a ait aile bilgileri, eşyaları, tüm ödül, belge, hediye.. herşey sergileniyor... Balmumu heykeli var. Sanki çalışma odasında canlı canlı gülümsüyor.

Ama en önemlisi Atatürk'e ait bir köşe var. Atatürk'ün kullandığı eşyalar, elbiseler, kılıçlar, cüzdanlar, ayakkabılar, bavullar, havlular, yazı takımları... Her birinin yanında resimleri de var. Böylece bornoza bakarken Atatürk'ü Florya'da hayal etmeniz çok daha kolaylaşıyor... Biz ikinci kata öylesine çıktık. Gelmişken görmeden gitmeyelim diye. İyi ki de çıkmışız.. Eğer çıkmasaydık ve ben sonradan duysaydım vicdan azabı çekerdim kesinlikle... Ayrıca, Atatürk'ün sesinden çok kısa bir bölümü, Cumhuriyet'in 10.yılı nedeniyle söylediği o önemli sözleri kendi sesinden dinliyorsunuz: "Türk Milleti, Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!"
Bu sözleri dinledikten sonra 2006 yılındaki durumumuzu düşündüm. Yine gözlerine bakmaya utandım...

Ayrıca, sergiden çıkarken neredeyse 25-30 yıllık çocukluk arkadşımı gördüm.. Yazlıktan çocukluk ardaşım... Dile kolay 25-30 yıl... İnsanın nerede kiminle karşılaşacağı gerçekten hiç belli olmuyor... Tatlı tesadüfler ne güzel oluyor...

Hiç yorum yok: