9 Aralık 2006

Hacivat-Karagöz

Dün DVD aldık seyrettik evde... Hacivat-Karagöz'ü sinemada izlememiştik, çok da merak ediyorduk... Merakımıza değdi doğrusu... Bizi hem güldürdü, hem düşündürdü... Bu laf çok bayat geldi farkındayım ama aynen böyle oldu... Filmi izlerken aslında hiçbirşeyin değişmediğini anladık yüzyıllardan beri... İnsan aynı insan... Ama ona karşı koyacak, sistemi temizleyecek olan da aynı toplumdan çıkacak...
Hacivat-Karagöz kendi halinde iki farklı insan. Yolları kesişiyor, birbirleriyle atışmalı konuşmaya başlıyorlar. İnsanlar gülmeye başlıyor, eğleniyorlar. Osmanlı'nın ilk zamanları. Ünleri yayılıyor şehirde "iki komik adam" diye... Başlarda doğal halleriyle topladıkları ilgiyi Hacivat'ın kurnazlığı ile paraya dönüştürmeyi biliyorlar. Yaptıkları şey küçük dünyalarında, şehirlerinde olan biteni mizahi bir biçimde anlatmak... Yani yolsuzlukları, rüşveti, haksızlıkları... Halk buna gülüyor... Bir gün öyle şeyler anlatıyorlar ki kadı efendinin damarına dokunuyor ve kendi sonlarını hazırlamış oluyorlar... Uzatmıyorum en sonunda başları kesilerek idam ediliyorlar. (Ben bu filmi anlattım ama çok kişi izlemiş de olabilir. Olsun hafızalar tazelenir)
Bu arada halk hala gülüyor... Adamlar idam edilirken de... Kafalar uçuyor, yine tepkisiz.. Arkalarını dönüp gidiyorlar... Devletin içinde kodamanlar, sinsiler kendi çarklarını döndürmeğe devam ediyorlar...
İşte olay da bu zaten... "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" mantığı bu...
"Köpeksiz köyde değneksiz dolaşmak" da diyebiliriz.
"Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur" da...


Ama en sonunda olacak olan şudur...

"Bir edene, bir eden bulunur."

Hiç yorum yok: