29 Ocak 2007

Kıbrıs - Lübnan - Dün - Bugün... Perşembenin gelişi...

Değerli gazeteci Yılmaz Özdil'in 03 Eylül 2006 tarihinde kaleme aldığı köşe yazısını mutlaka defalarca okuyalım.. Okumamışlara okutturalım.
Hatta kaydedelim, çıkarıp çıkarıp okuyalım...
Şimdi biraz gerilere gidip hafıza tazeleyelim.
Lübnan'a asker gönderilmesi kararı sırasında Cumhurbaşkanı asker gönderilmesine karşı çıkmıştı. Ama hükümetin üst düzeyleri buna ilişkin görüşlerini hemen beyan ederek; "asker göndermeye AKP olduğu için karşı çıkıyorlar" da dediler, "asker yollamazsak ağırlığımız azalır" yorumu da yaptılar, "asker göndermezsek kale arkasından maç seyretmiş oluruz" da!

Bugüne gelirsek... Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ada etrafındaki tüm denizlerde (Dikkat edelim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti denizleri de dahil) petrol ve doğalgaz arama için ihale kararı alıyor. Lübnan'la da anlaşma imzalıyor. Haberi okumak için tıklayınız. Efelenmeler, notalar falan hikaye... Evin içinde bağır bağır nereye kadar... Evin dışında duyan yok ki... Üstelik evin dışında da bağırıldığından emin değilim. Aleni, göz göre göre tiyatro oynanıyor... Birileri şakşak alkışlıyor. Onların görevi bu... Biz ise seyrediyoruz "yaa bu kadar olmaz, yapılmaz artık bu" diyoruz... İzliyoruz... Bir gün perde kapanacak, evet biliyoruz. Ama perde nereye kapanacak, bunu bilemiyoruz!!!!

Şimdi, ağırlığımız ne oldu?
Kale arkasında mıyız, değil miyiz?
Söz sahibi miyiz, değil miyiz?


Yılmaz Özdil
Sabah Gazetesi,
03 Eylül 2006 Pazar
Haberin orijinal gazete sayfası için tıklayınız.

Büyük devlet...

Yıllardan, 76...
Aylardan, şubat...
Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar Cirit, Hamra Caddesi'nde bir kafede çayını içiyor, gazetesini okuyordu...
Ermeni terörist, sinsice yaklaştı.
Art arda bastı tetiğe... Şarjörünü boşalttı diplomatımızın iman tahtasına...
Bir şehit daha vermişti Türkiye.
Yakalandı mı bu tetikçi?
Yakalanmadı.
Aynı Lübnan'da...
THY büromuz bombalandı mı?
Bombalandı.
Turizm büromuz bombalandı mı?
Bombalandı.
Büyükelçiliğimiz tarandı mı?
Tarandı.
Büyükelçiliğimize füze fırlatıldı mı?
Fırlatıldı.
Türk Büyükelçiliği'nin Askeri Ataşesi ile İdari Ataşesi'nin otomobilleri havaya uçuruldu mu?
Uçuruldu.
PKK'nın olduğu gibi, Asala'nın da yuvası mıydı bu Lübnan?
Yuvasıydı.
Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu'nu silahlarla işgal edip, 56 Türk'ü rehin alan, Konsolos Kaya İnal'ı ağır şekilde yaralayan, güvenlik görevlimiz Cemal Özen'i şehit eden 4 terörist, Lübnanlı mıydı?
Lübnanlı'ydı.
İstanbul'da Topkapı Sarayı'nı otomobilin bagajına yerleştirdikleri bombayla havaya uçurmayı planlarken, erken patlaması sonucu ölen 2 terörist, Lübnanlı mıydı?
Lübnanlı'ydı.
Asala, ilk radyo yayınını nerede başlattı?
Beyrut'ta.
Beyrut'taki bu radyodan yayınlanan Asala bildirisinde, Türkiye'ye sefer yapan bütün uluslararası hava yollarının "hedef alınacağı" açıklandı mı?
Açıklandı.
Bu Lübnan, Lübnan kaynaklı bu vahşete rağmen, sözde Ermeni soykırımını tanıdı mı?
Tanıdı.
Bizi "bebek katili" ilan etti mi?
Etti.
Bu Lübnan'da Ermeni nüfus var mı?
Var.
Ermeni Partisi var mı?
Var.
Ermeni Bakan var mı?
Var.

Peki, bu Lübnan'ı "korumaya" gidecek olan BM Gücü'nde Ermenistan var mı?
Yok.
Kim var en önde?
Biz.
Bitmedi...
Bu Lübnan, soykırımı tanıyıp, bizi ne zaman bebek katili ilan etti?
2000'de.
Lübnan Parlamentosu'nun bizi bebek katili ilan eden kararından 3 ay sonra yapılan seçimde, kim başbakan seçildi?
Hariri.
Değiştirdi mi bu kararı?
Değiştirmedi.
Yani, bir anlamda, o da onayladı mı, bizim bebek katili olduğumuzu?
Onayladı.
Biz ne yaptık bunun karşılığında?
Türk Telekom'u ona verdik.
E aferin.
Salı günü oylama var bizim Meclis'te...
Haydi bütün eller havaya.

Hiç yorum yok: