1 Ağustos 2006

Sığacık'a virgül koymak...

Bilgisayarımın başındayım... Pencereyi açtım, dışarda ağustos böcekleri çılgınlar gibi ötüyor... Hafif bir esinti... Denizden geleli 2 saat falan oldu... Bugün muhteşemdi. Akkum beach club.. Çok hoş bir yer oldu.. Haftasonu için gelmek isteyenler olabilir. Teos yolunda ilk plaj... Denizi harika... Hizmet de öyle... Hafta içi 10 YTL, haftasonu 15 YTL...
Denize doyasıya girdim, yüzdüm, yüzdüm... Sonra Fatih aradı. "oldu" dedi.. Bu çok basit görünen bir kelime değil mi? Bu dört harfin yeni bir yaşam tarzı anlamına geldiğini düşünemezsiniz tabi... Ama "oldu" işte... İstanbul'a gidiyoruz. Taşınıyoruz. Fatih, Kanal D'ye geçiyor... Hayatımıza yeni bir sayfa açıyoruz...

Evet... Sığacık'a virgül koyacağız...

Son 2 ay çok hareketli geçti bizim için.. Bizi yakından tanıyanlar gayet iyi bilir... Planlar, projeler, hergün bir yenisi... Tam restaurant açalım derken benim için İstanbul'da fırsat doğdu. Ama olmadı... Kiracı çıkacakken kalmaya karar verdi. Tekrar karar değiştirip çıkmaya karar verince Fatih'in İstanbul işi oldu... Ben bunları kısa kısa yazıverdim... Okuyanlar bayılmasın diye...

Sığacık'ta çok güzel bir hayat geçirdik. Hayata mola gibiydi... Temiz hava, doğal gıda, şehrin gürültüsünden uzak, pırıl pırıl günler... Bize enerji depolamak için şans oldu aslında.. Kendimizi dinlemek için... Hele ben çalışmıyorken buranın tadını doyasıya çıkardım... İş hayatındaki Armağan'ı bolca inceledim, eleştirdim.. Beğendiğim yerler de oldu, beğenmediğim yerler de... Yanlışlarımı, doğrularımı farkettim bu yetmez mi? Bence en iyisi bu.. Çalışma hayatının hay huyu içinde kaçımız yapabiliyoruz, kendimizle yüzleşebiliyoruz. Ama ben bunun tadını almış biri olarak bundan sonra kolay kolay unutmam...


Yeni bir hayata başlıyoruz... Orada da dostlarımız, akrabalarımız var... Ama asıl çoğunluk burada kalacak... Burası her zaman anakara olacak... Biz, adadan el sallar gibi bakacağız buraya... Karşımızda geniş, kocaman anakara... Buraya bakınca içimiz dolacak... Sevgiyle, saygıyla, dostluklarla, iyiliklerle... Biz karı-koca elele, yürek yüreğe olmaya devam edeceğiz...
Ve bir gün noktayı koymak için mutlaka geleceğiz...

İnsanın içini hüzün kaplıyor ama bir taraftan da yenilik heyecanı sarıyor... Hayata bir kere geliyoruz... Fırsatları değerlendirmek, anın tadını çıkarmak gerek... Herşeyden tad almayı bilmek gerek... Biz işte böyle yapıyoruz...
Bostanlı'dan Sığacık'a yerleşelim mi? Yerleşelim.
İşi bırakayım mı? Bırak.
Restaurant açalım mı? Açalım. (ki olmadı)
İstanbul'a gidelim mi? Gidelim.
......
Hayat güzel... Anın tadını çıkarmak daha güzel...
En sevdiğim şiiri yazmak istiyorum. Özdemir Asaf'tan...
Sana bu güzellikler bizden kalsın,
Bugünlerden birşeyler bizden kalsın.
Senden almak isterler bizi söyle,
Geleni bize gönder bizden alsın.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Armağan,

Şehir dışına gitmen "yakın"lığımıza engel olamadı. İstanbul'a gitmen de asla "uzak"laşmamıza sebep olmayacak! Bunu bilsem de Fatih'in telefonuyla içim burulmadı değil. Zırt-pırt gidip-gelemesek de Alsancak-Sığacık hattı çalışmayarak kazandıklarımıza (para hariç pek çok şey) şahitlik etti. Bizim mutfakta gözlerini dolduran üzüntüler, sizin balkonda içime işleyen canlılık, yaşama sevinci... Sende, karı-koca olarak sizde yaşamla öyle bir barışıklık var ki eminim her şey gönlünce olacak. Pınar ona muhtaç olan Defne'ye rağmen sana gereken şevkati gösterecek eminim ama bil ki ben de gene aynı mesafedeyim; bir telefon ötede. Sizi çok seviyorum, şansınız bol olsun!