4 Ağustos 2006

evi kiralamak mı? Ben mi? Yok canım? Daha neler :)

Ben malına, mülküne, sahip olduğu herşeye, eşyalarına, ailesine, dostlarına düşkün biriyim. Malım kıymetlidir... Gerçek dostlarım, akrabalarım da öyle...
Benim evime gelenler bilir... Kırıntı yapma, dökme, oraya basma, buraya basma, elin yağlıyken onu tutma, vs vs vs... Sevdiğim bütün insanların yüzlerine söylerim bunu... Hoşuma gidiyor... Belki garip bir zevk benim ki n'apayım :)) Ama bunlar benim dilimdedir... Önleyici hareketleri sevdiğim için bunları söyler dururum ben.. Yoksa kırılsın, dökülsün iş olduktan sonra ses çıkaranlardan değilim...
Ama sevdiğim insanlarla uğraşmayı çok severim... Yoksa biraz resmiyimdir...
Dolayısıyla İstanbul'a giderken buradaki evi kiraya verelim mi, vermeyelim mi tartışmasında Fatih erkek mantığıyla "tabi ki verelim" tarafı, bense "asla olmaz, evime kiracıları sokamam" tarafı...
Ne oldu? Dün ikna oldum... Ne yani evin turşusunu mu kuracağım? İçi boş kaldıkça, eskiyip döküldükçe mutlu mu olacağım? Yoooo... Hem ev bakılır, hem bir geliri olur... İstanbul'da kirada otur ama bu evi pamuğa sar rafa kaldır... Ben bile ikna oldum... Zaten her şekilde içine yıllar sonra yine tadilat sokulmayacak mı? Hayat güzel... Ver kiraya, değerlensin...
Bunu söylediğimde öz kuzenim bile bana inanamadı... Şaka yaptığımı sandı...
Acaba yaşlanıyor muyum :)) Değişiyor muyum:)) Yoksa Tibet ayinleri sonucu Nirvanayamı ulaşıyorum?
Hayır olsun artık :))

Hiç yorum yok: