1 Temmuz 2007

Bu kitabı okuyun!

Bir kitap okuyorum.
Prof. Dr. Erol Manisalı'nın "Avrupa'nın Askerle Kavgası" isminde...
Türkiye'nin AB macerası... Bu uğurda ne ödünler verildiği. Hangi siyasilerin nelere imza attığı... Bizi göbekten ve yedi sülale nelere bağladığını... Hangi anlaşmalar imzalandığını, halka nasıl yutturulduğunu... Serinin dördüncü kitabı. Maalesef okumak yeni kısmet oldu bana... Neredeydim, nasıl farketmedim... Önceki üç kitabını neden okumadım... Okumadık... Farketmedik... Uyanmadık...

Kitabı okudukça anlıyorum ki bizi boynumuzdan bir güzel bağlamışlar... Zorla da yapmamışlar bunu. Siyasilerimizin iç politika ve seçimler uğruna oy kapabilmek için devlet politikasından çıkarıp olayı, propogandaya dönüştürmesi ile, asil medyamızın canı ne istiyorsa o şekilde haber yapması ile uyumuşuz... Gümrük birliğine girdik ne güzel diye sevinmişiz... Ne olduğunu bilmeden...
Boynumuzdan bağlı iple nereye çekerlerse gitmeye başlamışız. Siyaseten. Müdahale ve ele geçirme iki yönlü olacakmış.. Siyasi ve askeri... İşte bu noktada tek bir kurum, hani bugün karalamaya çalıştıkları, her kademesi için türlü çamur hazırladıkları TSK "hop bakalım" demiş... Biz askeri konularda içine gireceğimiz her birlikte ya söz sahibi oluruz, çerçeveyi biliriz ya da girmeyiz demiş... AB burada tökezlemiş... Herşey güllük gülistanlık iken siyasilerle al gülüm ver gülüm yaparken Kemal'in Askerleri duvar olmuş yollarına... Ondandır bugün TSK'yı karalama kampanyası, Türk Halkının gözünde ufaltma çabası...
Kitaptan bir bölümü aktaracağım size... Ama bütününü okumanızı şiddetle tavsiye diyorum.
Sayfa 28-29

.......
"II- Türkiye AB'ye tam üye yapılsa, AB'nin karşı karşıya kalacağı yükümlülükler:
1. AB içinde siyasi ve ekonomik temsil nüfusa göredir. Bu nedenle Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya; a) AB parlamentosu'nda nüfusları oranında parlamentere sahiptirler. b) İcra organı olan AB Komisyonu'nda daha fazla sayıda müdürlüklere sahiptirler. Tam üye olmuş bir Türkiye AB Konfederasyonu'na (yarın) büyükler kadar politik, ekonomik ve sosyal güce sahip olur. İleri yıllarda ise Türkiye, en kalabalık ülke olarak, en ağırlıklı, etkili konuma gelir. AB böyle bir durumu kabullenemiyor. Aynı mantığı, geleceğin Avrupa Konfederal Devleti için düşünürsek, 20-25 yıl sonra Türkiye, bu devlet içinde politik, ekonomik ve sosyal olarak hakim unsur haline gelir, AB bunu kabullenemez.

2. Tam üyeler için işgücü dolaşımı serbesttir. Türk işgücünün serbestçe AB içinde dolaşması, AB bakımından "hayal bile edilemez." Bugün 1960'lardan beri yavaş yavaş oluşmuş 2 milyon Türk'ü kabullenemeyen ve geri gönderme çabaları içinde olan AB, bu nedenle Türkiye'nin tam üyeliğini kabul edemiyor.

3. Türkiye'nin getireceği mali yük: Türkiye tam üye olunca, zorunlu olarak İSpanya'ya, Yunanistan'a, Portekiz'e yapıldığı gibi nüfus esas alınarak az gelişmiş ülkelere yapılan yardımların Türkiye'ye de yapılması gerekir. Bugünkü projeksiyonlara göre bu rakam 70 ile 80 milyar dolar arasındadır. AB yönetimi kendi vergi ödeyenlerine, böyle bir yükü kabul ettiremez.

4. Türkiye, AB'ye oranla iç ekonomik, politik ve sosyal sorunları fazla bir ülkedir. Türkiye tam üye olsa, bütün bu sorunlar AB içine taşınmış olacaktır. AB bugün kendi içindeki sorunlarla bile baş edemezken Türkiye'nin tüm sorunlarının AB'ye taşınması AB'yi ürkütmektedir.

5. Türkiye, sosyo-kültürel dokusu ile AB'den farklılıklar gösterir. Burada özellikle Türkiye'nin müslüman bir ülke oluşu, AB'yi tedirgin etmektedir. "Yanımızda olsun, ama içimiza alamayız" görüşü hakimdir. 1980'lere kadar fazla telaffuz edilemeyen bu konu, 1990 sonrasında, AB belgelerine açık ve net bir biçimde geçmeye başlamıştır.

6. Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge ve bu bölgede Türkiye'ye has sorunlar AB'nin Türkiye'yi tam üye yapamamasını gerektiriyor. Aksi halde bütün bu sorunların "doğrudan muhatabı" AB olur.

Hiç yorum yok: