4 Temmuz 2007

04 Temmuz...

Bu tarih pek çok şey ifade ediyor...
Bir film vardı: Doğum günü 4 Temmuz diye...
Sonra onbir çuval vardı... Üzüldüğümüz...
Sonra dünyaya demokrasi getirdiğini söyleyen bir ülke vardı... İşte bu ülkenin İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones "231. Bağımsızlık Yıldönümü Resepsiyonu"nda bir konuşma yaptı. Bazı bölümlerini aşağıya alıyorum ve yorumlarımı ilave ediyorum.

Alıntı:
".... Hem Amerika, hem Türkiye, bağımsızlık mücadelelerinden bu yana çok yol katetmişlerdir. Ortak değerlerimiz ve ideallerimiz, yakın dostluğumuz ve ittifakımızın temelini oluşturmaktadır. Bu değer ve idealler Irak, İran, Ortadoğu, Kıbrıs, Afgansitan, Orta Asya, terörle mücadele ve enerji gibi, bir çok alanda aynı hedefler uğruna çalışmamızı mümkün kılıyor.
İdeallerimize ulaşmaktan henüz çok uzakta olsak bile, --burada Atatürk'ün de bizim Yakın Doğu politikalarımızı tenkit etmiş olduğunu dikkate aldığımı belirtmek isterim; gördüğünüz gibi bazı şeyler hiç değişmiyor-- dost ve müttefiklerimizle aramızda varolan yakın işbirliğini devam ettirerek, Bağımsızlık Bildirgesi'ni kaleme alanların da hayal ettikleri şekilde, çocuklarımızın yaşama, özgür olma ve mutlu olma gibi vazgeçilmez haklarından yararlanabileceği şekilde, dünyayı biçimlendirme ümidimizi sürdürebiliriz..."

Yorumlarıma gelince:
Satır aralarında bile değil gayet gözümüze sokar şekilde iplerinin ucundaymışız gibi konuşmuşlar...

Türkiye'nin ABD ile ortak değerleri nasıl oluyor da Irak, İran, Ortadoğu, Kıbrıs, Afganistan, Orta Asya, terörle mücadele ve enerji olabiliyor. Kıbrıs ile ilgili onların nasıl bir ortak ideali var ya da bizim Irak, İran, Afganistan ile ne gibi ortak değerimiz olabilir. Terörle mücadele ortak değerimiz de niye kılınız kıpırdamıyor? Biz "Yurtta sulh, dünyada sulh" politikasını ne yaptık? Neler değişti? Ortadoğu, Orta Asya BOP ya da GOP değil mi? Bu neden bizim ortak değerimiz oluyor? Tabi Başbakanın "ben BOP'un eşbaşkanıyım" dediğini burada hatırlamakta fayda var...

İdeallarine ulaşmak henüz çok uzakmış. Ayrıca, Yakın Doğu ile ilgili politikalarını zamanında
Atatürk tenkit etmiş. "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen bir adam, "Yurtta sulh, dünyada sulh" diyen bir lider, bir imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet kuran, üstelik cumhuriyeti getiren bir büyük adam, elbette sizin emperyalist hareketlerinizi onaylamayacak. Ve siz bugün de bu tenkitlerin değişmediğini söyleyeceksiniz. Ki bu tenkiti yapan kurumlar bellidir: Atatürkçü, cumhuriyet kurumlarıdır. Ama müttefiklerinizle yakın işbirliği diyerek son yıllarda türeyen "tüccar devlet adamlarını" kastediyor olabilirsiniz. Zaten onlar herşeye razı değiller mi? Siz onları "deliğe süpürecektiniz! Ne oldu? Yakın işbirliği mi engelledi?"

Konuya açıklık getirmeye devam etmişsiniz. Biraz da reklam dili kullanarak, duygusallık yaparak "çocuklarımızın yaşama, özgür olma ve mutlu olma gibi vazgeçilmez haklarından yararlanabileceği şekilde, dünyayı biçimlendirme ümidimizi sürdürebiliriz" diyorsunuz. Zaten ABD çocukları özgür, mutlu yaşamıyor mu? BOP veya GOP'a masum bir kılıf değil mi bu?

İşte bu konuşmadan benim anladığım budur: "Türkiye benim ideallarim için araçtır. Hala direnenler var. Ama benim hedefim dünyayı istediğim gibi biçimlendirmektir. Ne gerekirse yaparım arkadaş"...
Onlara kızmamak lazım. Açık, net söylemiş...
Kime kızmak lazım biliyor musunuz? "Söyleyene değil söyletene!"

Hiç yorum yok: